Susma Hakkı
GİRİŞ
Devlet, toplum
tarafından kendisine verilen cezalandırma görevini Ceza muhakemesi hukuku ve
ceza yargılaması ile suçluluğu tespit edilen kişiler üzerinde uygular. Başka
bir anlatımla yargılama sonunda gerçek suçluya ulaşılması halinde ceza
mevzuatı önleme fonksiyonunu gerçekleştirir. Fiili işleyen kişinin gerçek suçlu
olması ve yargılama sonunda kanunda öngörülen yaptırım ile cezalandırılıyor
olması, bireylerin hem devlete olan güven duygusunu hem de adalete olan inancını
sağlamlaştırır. İşte tam da bu aşamada ceza muhakemesinde ve vergi hukukunda gerçek
suçluya yani maddi gerçeğe ulaşılabilmesi ancak suç isnadı altındaki kişiye
etkin bir savunma hakkının tanınmasıyla mümkündür[1].
Bir hakkın temel hak
sayılması, o hakkın mevzuatlar, içtihatlar ve toplum nezdinde saygınlığını ve
güvencesini arttırmaktadır. Bu nedenle genel olarak temel hak ve özgürlükle
Anayasalarda kendine yer bulmaktadır. Bir hakkın anayasada yer alması, sadece
manevi bir saygınlık ifadesinden ibaret değildir. Zira Anayasamızın 12/1
maddesinde de öngörüldüğü üzere temel haklara dokunulamaz, devredilemez ve
vazgeçilemez. Bu itibarla herkes, meşru yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri ve soruşturma yürüten birimler huzurunda şüpheli, sanık, davacı veya
davalı olarak adil yargılama hakkına sahiptir[2]. Temel
hak ve özgürlüklerden olan savunma hakkının ve türevlerinin hukuk devleti
anlayışının benimsediği ölçüde korunmasını sağlamak için birçok unsurun bir
arada bulunması şarttır. Temel hak ve özgürlükler hem ilgili mevzuatlarda yer
bulmalı hem de kanun koyucu tarafından usul mevzuatlarında da bahsi
geçirilmelidir[3].
Savunma hakkı, anayasal
nitelikte olup, evrensel hukuk devleti ilkelerine uygun bir muhakemede
yargılanma hakkından temellerini almaktadır. Bu hak ile şüpheli veya sanığa,
zaten kendisine ait olan savunma araçlarını kendi iradesiyle özgürce belirleyebilme
imkânı sunulmuştur. Bu nedenle savunma hakkından yoksun bırakılan kişinin,
temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu söylemek mümkün değildir[4].
Savunma hakkı içeriği
ve kapsadığı haklar bakımından çok geniş bir kavram olup, hukuki ve siyasi
yönünden ötürü, ulusal mevzuat ve içtihatların yanı sıra uluslararası sözleşme
ve mahkeme kararlarında da yerini almıştır. Savunma hakkı da söz hakkı gibi,
pozitivist hukuk kuralları uyarınca, hukuk devletinin en temel normlarından
olup, çağdaş bir siyasi dünya görüşünün olmazsa olmaz değerlerinden birisidir[5].
Çalışmamızın ilk
bölümünde susma hakkı kavramının niteliği ve ceza hukuku ile vergi hukuku
açısından uygulanmasını gördükten sonra, ikinci bölümünde ise susma hakkının
tarihsel gelişimini ve dünya üzerinde uygulanışını mahkeme kararları ile
birlikte göreceğiz
I.
BÖLÜM
SUSMA HAKKI KAVRAMI, NİTELİĞİ VE
KULLANILMASI
1. GENEL OLARAK
Susma Hakkı isnatla
yani suçlamayla başlar. Bir nevi bireyin kendi aleyhine tanıklık etmesinin
önüne ket vuran hak çeşididir. Bazı yönleri ile işkence yasağı ile paralel
olup, şüpheli ya da sanığın kendi leh ve aleyhinde netice doğuracak şekilde
herhangi bir beyanda bulunmaya zorlanamayacağı anlamına gelen en temel
ilkelerdendir.
Susma hakkı ya da
sessiz kalma hakkı ifade özgürlüğünün bir kullanım şekli olup pasif savunma
yöntemlerindendir[6].
Susma hakkı pasif bir hak olduğu için, maddi savunma kapsamında aktif bir savunma
yapılması zorunlu değildir. Sanık veya şüpheli, kendisine isnat edilen fiille
ilgili olarak susarak da savunmasını gerçekleştirebilir[7].
Suçlama karşısında
susmak da bir savunma şeklidir. Başka bir deyişle susma hakkı ve kendini
suçlamaya zorlanamama durumu savunma haklarından sadece bir kaçıdır. Zira
mevzuatımızla kişiye, isnat edilen fiille ilgili olarak susma hakkı ayrıca ve
açıkça tanınmıştır (1982 Ay m.38/5, CMK m.147)[8].
Ceza muhakemesi
sisteminde “şüpheli delillerin sanık yararına yorumlanması ” ve “şüpheden sanık
yararlanır” ilkeleri söz konusudur. Aslında bu ilke savunma hakkının ve
dolayısıyla susma hakkının klasik anlamda bir yansıması olma özelliğine
sahiptir[9].
Susma hakkı ise adil
yargılanma hakkının bir unsuru olarak en önemli savunma haklarından olup,
bireyin temel hak ve özgürlüğünü güvence altına alan bir haklardan sadece bir
tanesidir. Susma hakkının kullanılmasına izin verilmeyen bir yargılamada da
adil bir yargılamadan söz edilemeyecektir.
2. CEZA MEVZUATI AÇISINDAN SUSMA HAKKI
Esas itibariyle susma
hakkı yasalar üzeri bir haktır. Susma hakkı gerek AİHS ile gerek uluslararası
sözleşmelerde teminat altına alındığı gibi anayasa ve ilgili mevzuat ile
korunmuştur. Yine Yargıtay içtihatları da genel itibariyle Anayasa ve CMK ile
de aynı amaç ve paralellikte kararlar verip susma hakkını koruyan kararla
almıştır.
Susma hakkı ceza hukuku
açısından niteliği itibariyle hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında
kullanılabilir. Başka bir ifade ile susma hakkının hem karakol, hem savcılık
hem de mahkeme huzurunda kullanılması mümkündür.
Bu hakkın özünde
sanığın ifade özgürlüğü yatmaktadır. Sanık olayın açıklanmasında ne maddi
hukuka, ne de muhakeme hukukuna ilişkin konularda aleyhine sonuç doğuracak
şekilde olayın açıklanmasına katılmak zorundadır. Sanık konuşmak, belge
vermek, delil göstermek, keşif veya yüzleştirme objesi göstermek zorunda
değildir[10].
Susma hakkının bir
sonucu olarak şüpheli veya sanığın olayları doğru anlatma zorunluluğu
bulunmamaktadır. Dolayısıyla, susma hakkı nedeniyle sanığın yalan
konuşmamasının herhangi bir müeyyidesi kalmamaktadır[11].
Ancak sanık, kendisine
kimliği ile ilgili sorular sorulduğunda, başka bir deyişle kimlik tespiti
işlemlerinde hukuken kesinlikle doğru cevap vermekle zorundadır. İşte bu durum
susma hakkının istisnasıdır. Özetle kişi, kimlik bilgilerini doğru şekilde
açıklayıp, geri kalan tüm hususlar için susma hakkını kullanabilir.
Susma hakkının temel
olarak 2 yönü bulunmaktadır. İlk yönü kişinin yetkili makamlar önünde kendini
suçlayıcı açıklamalarda bulunmaya veya delil vermeye zorlanamaması olup, ikinci
yönü ise susmanın aleyhe delil olarak değerlendirilmemesidir[12]. Farklı bir ifade ile sanığın savunma
hakkını susarak kullanması halinde, bu durum onun aleyhine değerlendirilemez.
Zira ispat külfeti suç muhakemesine yabancıdır.
Mamafih CMK sisteminde
kendisine suç isnat edilen sanığın suçunu kamu ispatlamak zorundadır. Susma
hakkının kullanılması şüpheli ya da sanığın suçunu ikrar ettiği anlamına gelmez[13]. Bu
nedenle susma hakkı, masumiyet karinesinin bir nevi tamamlayıcı unsurudur[14]. Şüpheli
ya da sanığın yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamak konusunda, “kanuni”
bir hakkı bulunmaktadır. Susma hakkını kullanan şüpheli veya sanık, suçu kabul
etmiş sayılmaz aksine, suçsuzluk karinesinden yararlanmaya devam eder[15].
İspat yükü (külfeti)
iddiacıya düştüğü, sanığın susma hakkının var olduğu, şüpheden sanığın
yararlanacağı(in dubio pro reo), tutuklulukta makul sürenin aşılamayacağı ve
yasak sorgu yöntemlerinin kullanılarak elde edilen delillerin yargılamada
kullanılamayacağı masumiyet karinesinin sonuçlarındadır[16].
Öte yandan tanıklıktan
çekinmenin düzenlendiği 5217 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.48 ile kişiye
kendisi ve yakınlarını bir ceza kovuşturmasına uğratılabilecek nitelikteki
sorulara yanıt vermeyi reddetme hakkı tanınmıştır. Yine aynı kanunun 147
maddesinde; şüpheli veya sanığın ifadesi alınmadan yâda sorguya çekilmeden önce
yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğunun
söylenmesi zorunluluğuna değinilmiştir. CMK m.148 ile de şüpheli ve sanığın
beyanının özgür iradesine dayanması gerektiğini, aksi durumun ifade alma ve
sorguda yasak usul olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Bu maddeler Ceza
Kanunu açısından susma hakkına yer verilen maddelere örnek gösterilebilinir.
Susma hakkı aynı
zamanda birtakım evrensel ilkelerle iç içedir. Dolayısıyla söz konusu bu
ilkenin ceza muhakemesinin diğer ilkeleriyle yakın bir ilişkisi olduğu
söylenebilir. Tabiki bu ilkelerin başında “Kişinin Kendini Suçlamaya
Zorlanamaması (Nemo Tenetur) ilkesi gelmektedir. Kişinin kendini suçlamaya
zorlanamaması ilkesi (nemo tenetur ilkesi) bir kişinin kendi suçsuzluğunu ispat
yükü altında olmaması, suçun ispatı hususunda yargılama makamlarına yardım
etmeye zorlanamaması ve yargılamadaki pasif tutumun kendi aleyhine yorumlanamaması
anlamına gelmektedir. Suçsuzluk karinesi ile susma hakkı yakın ilişki bulunduğu
için suçsuzluk karinesine ilişkin bazı ihlaller aynı zamanda susma hakkının
ihlali anlamına da gelebilir. Bu karineye göre hakkında suç isnadı yapılan
kişi, suçsuzluğunu ispatlamak zorunda değildir Kişinin suçluluğunu ispat
külfeti savcılığa ve mahkemeye aittir. Keza susma hakkı temel haklardan
olduğundan ve yargılamanın kurallara uygun olarak yapılması amacını güttüğü
için hukuk devleti ilkesiyle; devletin ve adli makamların delil elde etmedeki
gücünü sınırlayıp kişinin kendini suçlamaya ve konuşmaya zorlanmasını
yasakladığı için de silahların eşitliği ilkesi ile ilgili olduğu söylenebilir.
Yine ayrıntılı olarak bahsedeceğimiz üzere susma hakkının AİHS ve AİHM kararlarında
da açıkça zikredilerek adil yargılanma hakkının bir parçası olduğu
vurgulanmıştır[17].
Mamafih, susma hakkı
insan haysiyetinin korunması ilkesi, işkence yasağı ve gayr-i insani muamele
yasaklarıyla da bağlantılıdır. Çünkü tarihte konuşmak istemeyen kişilerin
konuşturulması amacıyla ilk olarak uygulanan yöntem işkence olmuştur. Modern
dünya, sosyal devlet ve evrensel hukuk düzenleri ile de işkencenin önüne
geçilmeye çalışılmıştır. Susma hakkı, özgür irade ile ifade vermeyi veya
vermemeyi güvence altına alırken, işkence ise burada özgür iradeyi yok etmeyi
amaçlayarak kişinin ne olursa olsun konuşturmaya çalışır. Bu itibarla susma
hakkı diğer evrensel haklar gibi mevzuatlar ve içtihatlar ile işkenceye karşı
koruma altına alınmıştır[18].
Susma hakkını kullanan
kişi hakkında pozitif hukuk çerçevesinde aleyhine sonuç çıkarılamaz. Bunun
nedeni ise adil yargılanma hakkı ve susma hakkının en temel insan haklarından
olup kendisine kanunlar ve içtihatlar tarafından kendisine tanınması olmuştur.
Aksi takdirde sanığın kendisine tanınmış olunan savunma hakkının çizdiği
koşullar çerçevesinde kullandığı savunma yönteminin şahsı aleyhine delil olarak
kabul edilebilmesi söz konusu olur. Bu ise savunma hakkının ihlali anlamına
gelir[19].
Diğer bir yönden ise,
örneğin sanığın susma hakkını kullanması nedeniyle hakkında TCK m. 62. Madde
kapsamında takdiri indirim nedenlerinin uygulanmaması ya da cezanın
ertelenmemesi ve ya da verilen kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek
yaptırımlara çevrilmemesi adil yargılama ilkeleri ile bağdaşmaz[20].
Kavramsal olarak da
susma hakkının temelinde ve özünde, bireyin kendi kendini suçlamaya ve kendisi
aleyhine aktif olarak muhakemeye katılmaya zorlanamaması durumu vardır. İş bu
durum özünü evrensel bir ilke olan “lat
nemo-tenetur se ipsum accusare” ilkesinden almaktadır.
Susma hakkı şüpheli ya
da sanığın bir nevi kişilik haklarından olup, sanığın sadece kendisine isnat
edilen fiil hakkında susmasına değil, tüm muhakeme işlemlerine katılmasına
ilişkindir[21].
Başka bir ifade ile Susma hakkı, sadece sanığa isnat edilen fiille ilgili
olmayıp, tüm muhakeme işlemleriyle ilgilidir[22].
Susma hakkı
ilk olarak ilk yakalama anında hatırlatılmalıdır. Kolluk sanığı yâda şüpheliyi
yakalamasının ve gerek kendisinin gerekse çevrenin güvenliğini sağladıktan sonra
ve sanığı etkisiz hale getirdikten sonra sanığa susma hakkını hatırlatmalıdır.
Nezarethane defterine kayıt yapılırken, başka bir memur tarafından haklar
tekrar söylenmeli ve şüphelinin imzası alınmalıdır. İfade almaya başlanmadan
önce haklar tekrar söylenmelidir. Mahkeme huzurunda da sanığın veya tanıkların
ifadesi alınması işleminde de susma hakkı yeniden hatırlatılmalıdır[23].
Bir kişinin kendi aleyhine delil vermesini sağlayacak şekilde “zorlayıcı” yöntemlere başvurulması susma hakkının ihlali sonucunu verir. Yani, susma hakkının ölçüsü “zorlama”dır[24].
Susma Hakkı
kullanılması bakımından üçe ayrılır.
1. Tam
Susma: Şüpheli yâda sanığın tamamen susması yâda sadece suçu işlemediğini
söylemesi durumunda tam susma söz konusu olur.
2. Kısmı
Susma: Şüpheli yâda sanık ifade verme yâda sorgu sırasında tamamen susmamakta,
fakat bazı bilgileri vermekten kaçınmakta ise kısmi susma söz konusudur. Burada susma
hakkı ifade alma işleminin başında kullanabileceği gibi ifade vermeye
başlanmasından sonra da kullanılabilir. Kişinin susma hakkını kullandığını
beyan etmesi halinde derhal ifade alma ya da sorguya çekme işlemine son
verilir. Ancak şüphelinin teşhisi işlemleri nedeniyle parmak incelemesi yapma
ya da fotoğraf alma susma hakkı kapsamında değerlendirilmez[25].
3. Geçici
Susma: Şüpheli yâda sanığın ilk olarak susma hakkını kullanması ve delillerin
durumunu değerlendirdikten sonra konuşması mümkün olabileceği gibi; daha
önceden konuşan şüpheli yâda sanık belirli bir aşamadan sonra susma hakkını
harekete geçirmek isteyebilir. Bu tür bir durumda kişi konuşmaya
zorlanamayacak, ifade alma veya sorgu duracak ve yapılmış sayılacaktır[26].
Şüphelinin ve sanığın,
kolluk, savcılık veya mahkeme huzurundaki sorgu ve ifadelerinde sorulan sorular
karşısında kendisine suç isnadı edilen olayı inkâr ya da kısmen veya tamamen
ikrar etmesi mümkün olacağı gibi, susma hakkını kullanarak kendisine sorulan
soruları cevapsız bırakması da mümkündür[27].
Burada görülüyor ki
kanun koyucu tarafından şüpheli veya sanığa soruşturma aşamasında olduğu gibi
kovuşturma aşamasında da susma hakkı tanınmıştır; ancak şüphelinin tamamıyla ya
da bir süreliğine susmasının delillendirme sırasında sorgu veya ifade alan kişi
veya kurumlar tarafından kural olarak kesinlikle tarafsız ve objektif şekilde
yorumlanmalıdır[28].
CMK’da öngörülen
aydınlanma ve aydınlatma yükümlüğüne uyulmayarak bireye susma, savunma ve
savunmadan yararlanma hakları bildirilmeden yapılan sorgu ve bu sorguyla elde
edilen her türlü delil kati şekilde hukuka aykırı bir delildir ve değerlendirme
yasağı kapsamındadır. Çünkü Ceza muhakemesinde “ ne pahasına olursa olsun delil
elde etme yöntemi” kabul edilmemektedir.
Ayrıca bu durum aynı
zamanda sanığın muhtemel fail (mutmassliche
taeter) olarak kabul edilmesi anlamını doğurur. Konuşmak istemeyen yahut
sorgusu esnasında yalan söyleyen sanığı cezalandırmak fikri, sanığa gerçeğe
uygun beyanda bulunma mecburiyetini yükleyen engizisyon ( inquisitorial)
sisteminin son izlerindendir[29].
3. VERGİ MEVZUATI AÇISINDAN SUSMA
HAKKI
Susma hakkı ceza
yargılamasının dışında Vergi Hukuku kapsamında vergi suçları aşamasında da
geçerli bir kavramdır. Anayasa’nın vergi kanununa göre üst norm olması
hasebiyle anayasanın suç ve cezalara ilişkin esasları vergi suçlarını da
kapsamaktadır. Anayasada belirtilen normlar hiyerarşisine göre en üst norm
uluslararası sözleşmeler olup bu husus Anayasa madde 90’da da belirtilmiştir.
Anayasanın 38. Maddesi
ile de susma hakkının temel insan hak ve özgürlüklerinden olduğu vurgulanmıştır.
Anayasanın bu amir hükmü şüphesiz ki vergi kanunu ve vergi suçları açısından da
bağlayıcıdır.
Vergi idarelerinin asli
görevlerinin başında beyan edilmesi ve ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu
sağlamaktır. Bu amaçla vergi mükelleflerini incelemek zorundadır. Bu
incelemesini de öncelikli olarak mükelleflere ait defterler ve belgeler
üzerinden bilgi toplayarak yapabilir. Vergi hukukunda susma hakkı, yani vergi
yükümlüsünün kendi aleyhine delil teşkil edebilecek bilgi ve belgeleri ya da
beyanları vergi dairesine vermeme hakkı, vergi idaresinin bilgi ve belgeye
ulaşma yetkisinin sınırlarını oluşturur[30].
Vergi dairesi ve
benzeri kurumların, bir suçun varlığından şüphelenerek, birey ya da kurum
hakkında inceleme başlatması ve defter ve her türlü belgeleri ibraz etmesini
istemesi halinde mükellefin bu durumda da tam anlamıyla bir susma hakkı
mevcuttur[31].
İşte daha çok ceza mevzuatında ve yargılamasında kullanılan susma hakkı vergi
mevzuatında karşımıza bu şekilde çıkmaktadır. Bu durum tam olarak klâsik
anlamdaki susma hakkını ifade eder. Başka bir deyişle, vergi hukuku kapsamında
susma hakkı, vergi idaresinin defter, evrak vs gibi belgeleri toplama için
zorlamaya başvuramamasıdır.
Ancak işbu hakkın vergi
kanunu ve vergi suçları açısından da geçerli olmasına ve bu geçerliliğin
anayasa ile de güvence altına alınmasına karşın 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu’nun 359 maddesinin a fıkrasının 2. Bendinde düzenlenen defter, kayıt ve
belgeleri ibraz etmemenin suç olacağı belirtilmiştir[32].
Esas olarak devlet
vergisini almak için bazı zorlayıcı önlemlere pek tabi ki başvurabilir. Bu
hususta zaten toplumsal mutabakatlar ile devletlere verilmiş güçlerdendir.
Ancak mükellefin kendi aleyhine kanıt vermek zorunda olmadığını ve bu hususun
Anayasa ile güvence altına alındığını unutmamak gerekir. Bu hususta devlet
susma hakkı ile kamu düzeni arasındaki dengeyi korumak zorundadır. Bireylerin
de salt belge gizlemesinin bir hak kullanmak olarak yorumlanması gerekmekte
olup, işlediği bir suçtan kaçınmak olarak yorumlanması Anayasaya aykırılık
sonucunu doğurur[33].
Bu durumda VUK’nun
anayasaya bir nevi aykırılık teşkil ettiği savunulmaktadır. Ancak Anayasa
mahkemesi bu düzenlemeyi 18.05.2007 gün ve 26526 sayılı resmi gazetede
yayımlanan 31.07.2007 tarih, 2004/31 Esas 2007/11 sayılı kararı ile anayasanın
38. Maddesine aykırı bulmamıştır[34].
Yine Anayasa Mahkemesi 16.12.2003 gün ve 25318 sayılı resmi gazete yayımlanan
11.03.2003 tarih, 2002/55 Esas, 2003/8 sayılı kararı ile de aynı şekilde karar
vermiştir[35].
Mükellefin iş bu belge
ve evrakları gizlemesi 359. Maddede belirtilen unsurları taşıması halinde bir
taraftan Vergi Usul Kanunu’nun kaçakçılık suçunu meydana getirirken, diğer
taraftan da ortaya çıkabilecek re ’sen vergi tarhı ve bu vergi zıyaı nedeniyle
vergi zıyaı kabahatinin ağır idari para cezası kesilmeyi gerektiren fiili
oluşturabilir[36].
VUK’ta vergi
yükümlüsünün bilgi vermemesine ilişkin 2 tür ceza öngörülmüştür. Bunlardan ilki
VUK’un 256, 257 ve mük. m. 257 hükmü ile düzenlenen bilgi vermekten çekinenler
(ibraz mecburiyeti) uymayanlar için öngörülen özel usulsüzlük cezası, diğeri
ise VUK 359 (a) (2) deki defter ve belge ibraz etmeyen vergi yükümlüsünün
kaçakçılık suçu işlemesi nedeniyle hapis cezasına çarptırılmasıdır.
AİHM de bir kararında,
başvurucunun istenen belgeleri teslim etmemesi nedeniyle para cezasına
çarptırılmasının sanığın susma ve kendi kendisini suçlayıcı beyanda bulunmaya
zorlanamama hakkını ihlal ettiğini tespit etmiştir[37].
Yine AİHM diğer bir
kararı olan 19/12/2000 tarihli ve 29522/95 numaralı Case Of I.j.l. And Others vs. The Unıted
Kıngdom davasında “… Şirket devrini soruşturan müfettişlere
cezaî yaptırım tehdidi ile verilen ifadedeki beyanların yargılama sırasında
kullanılması” adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağını belirtmiştir[38].
Ayrıca AİHM, nezdinde görülen bir başka dava olan 06.06.200 tarihli 36408/97
sayılı Averill v United Kingdom kararında “sanığın susma hakkının aleyhine
delil olarak kullanılıp mahkûmiyetine gidilmesini adil yargılanma hakkının
ihlali olarak kabul etmiştir”[39].
Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi istenen belgeleri vergi
denetçilerine vermekten kaçınan kişinin bu nedenle cezalandırılmasını adil
yargılanma hükmüne aykırı görmüştür[40].
Görüldüğü üzere bu bağlamda ana sorun vergi hukuku kapsamındaki gizlemenin, yukarıda belirtildiği üzere bağımsız bir suç olarak düzenlenmesidir. Ancak bu durumda ortada bir de uluslararası ve anayasal bir kavram olan susma hakkının Vergi Usul Kanununun ibraz zorunluluğu getiren ilgili hükümlerle çatışması meselesi hâsıl olacaktır. Yani tam manasıyla bir normlar çatışması ortaya çıkmıştır.
II. BÖLÜM
MUKAYESELİ HUKUKTA VE ULUSLARARASI
SÖZLEŞMELERDE SUSMA HAKKI
A. MUKAYESELİ HUKUKTA SUSMA HAKKI
1. GENEL OLARAK
Susma hakkının ilkesel
ve kavramsal olarak tanımına ve niteliklerine geçmeden önce tarihsel gelişimini
ve dünya üzerinde uygulanışını incelemek daha faydalı olacaktır. Çünkü susma
hakkının bugünkü haline ve kavramına gelmesi uzun süreçler sonunda olmuştur.
Susma hakkının gerçek
bir hak olarak elde edilmesi uzun bir gelişme sürecini gerektirmiştir. Susma
hakkının savunma haklarından sayılması ve temel hak ve özgürlükler içerisinde
kendine yer bulması evrensel hukuk düzeninde çok da kolay olmamıştır.
Susma hakkının doğma
nedenlerinin başında, bireyin doğal haklarından olan suçsuzluk karinesi ilkesi
ve nemo tenetur ilkesi yatar. Bunun yanı sıra, insanlık onurunu kırmama ve her
insanın saygı görmeye hakkının olması da susma hakkının doğma nedenleri
arasında yer alır.
Ortaçağın katı tahkik
usulünde, her ne pahasına olursa olsun gerçeğin ortaya çıkarılması için sanık,
sadece bir ispat aracı olarak görülmüş ve gerektiğinde zor kullanma yoluyla
konuşturulmasından ve bu yolla delil elde edinilmesi mübah sayılmıştır[41].
Ceza muhakemesinin
gayesi sanığın insanlık onuruna dokunulmayacak biçimde gerçeğin elde edilmesi
olduğu için, ilerleyen zamanlarda uygarlığın ve demokrasinin gelişmesiyle
sanığa konuşma ya da susma konusunda tercih hakkı tanınmıştır[42].
Ancak bununla beraber
Orta çağ İngiliz hukuk uygulaması sanığın sorguya cevap vermeye yahut ikrara
zorlanmasını reddetmiştir [43].
Adil yargılanma
hakkından söz eden ve birtakım bireysel özgürlükleri güvence altına aldığı
söylenebilen ilk yazılı belge 1215 tarihinde imzalanan ve 63 maddeden oluşan
“Magna Carta Libertatum”’dur[44].
Böylece, susma hakkı ilk kez Magna Carta Libertatum ile Kıta Avrupası hukuk
düzenine girmiş ve sonrasında diğer pek çok ülkeye yayılmıştır.
Magna Carta
Libertatum’dan sonra 1628 yılında kabul edilen Petition of Rights’da sanığın
adil yargılama çerçevesinde birtakım haklara sahip olduğu belirtilmiştir[45].
Daha sonra ise
1679’daki Habeas Corpus’la “keyfi olarak tutuklanmama ve cezalandırılmama
hakkı” getirilmiştir[46].
Virginia Haklar
Bildirgesi de adil yargılanma hakkını içerik olarak kayıt altına alan ilk
belgelerden biri olarak gösterilebilir. Bu bildirgeye göre, “Herkesin ceza
davalarında suçlamayı öğrenmek, tanıklara çapraz sorgulama yaptırmak, jüri
önünde davanın ivedi biçimde sorgulanmasını istemek hakkı vardır. Kimse, kendi
aleyhine tanıklığa zorlanamaz.” Susma hakkı ise aleyhine delil sunmaya
zorlanamama ve lehine delil sunma hakkı olarak, bu bildirgede yer almıştır[47].
Yine Alman Yüksek Mahkemesi bir kararında, sanığın ifadesi
alınırken, cinsel suç mağdurunun yan odasında duran sanığın kapısının açılarak
sanığın sesinden teşhis edilmesinin, bu hakkı ihlal ettiğini belirterek akustik
teşhisi hukuka uygun bulmamıştır. Çünkü
kural olarak sanığın klasik teşhise katlanma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak
sanığa haber vermeden ve izni alınmadan, onun aktif olarak bir teşhise
katılmasını sağlamak, bu hakkın ihlalidir. Kendi aleyhine sonuç doğuracak
işlemlere sanık ancak rızasıyla aktif olarak katılabilir[48].
2. AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE
SUSMA HAKKI
ABD’nde susma hakkı bir
imtiyaz olarak kabul edilmektedir. Kural olarak imtiyaz anayasal haklara göre
geridedir. Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne göre bizim hukukumuzdaki haktan farklı
olarak, imtiyaz, özgürlüğün, özgür yönetim ve özgür bir ülkedeki vatandaşların
vazgeçilmez haklarının temelinde yer alan adaletin temel bir prensibi değildir[49].
Amerikan hukukunda
kendine yer bulan “kendini suçlamaya karşı imtiyaz” belirli bir bilgi
edinebilmek için sanığa zor kullanma tehditi ile ilgilenirken, “susma hakkı”
ise sanığın tanıklık yapma yâda sorulara cevap vermedeki başarısızlığından
aleyhe etkilenme konusu ile ilgilenmektedir. Böylece kendini suçlamaya karşı
imtiyaz ile susma hakkı arasında farklılık belirlenmeye çalışıldığı
belirtilmektedir[50].
Amerikan Anayasası’nın
ek 5. Maddesi, kişilerin kendi aleyhine tanıklık yapmaya zorlanamayacağını,
diğer bir ifade ile kişilerin kendisini suçlanmasına katılmama haklarının
olduğunu ve sessiz kalabileceklerine dair kendilerine haklar verildiğini
öngörmüştür. Yine Amerikan Anayasası’nın Ek 14. Maddesi, herkesin yasalar
karşısında eşit olduğu ve yasaların korunmasından mahrum bırakılamayacağını
yani evrensel nitelikte olan adil yargılama (Due Process) ilkesini
düzenlemektedir[51].
Ancak Amerikan
Anayasası’nda bu hükümlerinde düzenlenmiş olmasına rağmen Amerikan hukukunda ve
evrensel hukukta susma hakkının önemli bir müesseseye kavuşması mevzuat ile
değil içtihatlar ile olmuştur.
20. yy. ortalarında
Amerikan Yüksek Mahkemesi verdiği 3 karar ile kişinin kendisini suçlayıcı
beyanda bulunmaya zorlanamaması ilkesini güvence almıştır. 1936 yılında verdiği
Brown vs. Mississipi kararında mahkeme sanığın özgür iradesine dayanmayan
açıklamalarının delil olarak kullanılmasını Amerikan Anayasası’nın 14.
Maddesinde yer alan adil yargılanma hakkına aykırı olduğunu hükme bağlamıştır.
1964 tarihli Malloy vs Hogan kararında ise Anayasa’nın 5. Maddesi ile
yasaklanan kendini suçlamaya zorlanamama ilkesinin eyaletler yargılamaları için
de aynı şekilde geçerli olduğu sonucuna varmıştır. Bir dönüm noktası 1966
tarihli Miranda vs Arizona kararında mahkeme kuralların Anayasası olarak ifade
edilen bir prensibe imza attı. Mahkemeye göre sanığın sorguda söylediklerinin
delil olarak kabul edilebilmesi için öncelikle 4 temel hakkı ve özellikle susma
hakkı konusunda açıkça bilgilendirilmesi gerekir. Miranda kararı evrensel hukuk
düzeninde bir yenilik değil, aksine uzun süredir bilinen ve uygulanan ilkelerin
başka şekilde değerlendirilmesidir[52].
Bu davalardan en
önemlisi Miranda vs Arizona kararıdır[53].
Dünya hukuk tarihine geçmiş olunan bu karar ile susma hakkı artık evrensel
hukukta yerini oldukça sağlamlaştırmıştır. Bu karara göre, Miranda hakları
hatırlatılmayan gözaltındaki kişinin iki seçeneği olacaktır; ya gönüllü olarak
beyanda bulunacak ve bu beyanı muhtemelen mahkemede aleyhine
kullanılabilecektir, ya da konuşmayacak ve bu durum da kanaat olarak aleyhine
yorumlanacaktır.[54]
İşte bu nedenle muhakkak ve muhakkak ki, kişiye yakalandıktan sonra veya
sorguya alındıktan veya mahkeme huzurunda ifadesine geçilmeden önce kesinlikle
kanunun kendisine tanıdığı susma hakkı muhakkak ayrıntılı olarak hatırlatılmalıdır.
Bu yüzden Kimi çevrelerde susma hakkı “Miranda Hakları” olarak literatüre
geçmiştir.
Yine Öte yandan, U.s.
vs Hale ile Doyle vs. Ohio kararlarında, mahkeme yakalama yâda kolluktaki sorgu
esnasında miranda haklarının hatırlatılması ile sanığın sessiz kalma hakkını
kullanmasının akabinde kovuşturma aşamasına geçildikten sonra duruşmadaki
beyanıyla uyumsuz olduğu sonucuna varılamayacağına işaret etmiştir. Mahkeme Miranda haklarının hatırlatılması
akabinde sanığın sessiz kalmasında muğlak bir yan olmadığını ve bunun sadece
herkesin sahip olduğu bir hakkın kullanılmasından ibaret olduğunu belirtmiştir.[55]
3. BİRLEŞİK KRALLIK’TA SUSMA HAKKI
Birleşik Krallık ‘ta
susma hakkının varlığına rağmen bu hakka geniş ölçüde istisnalar tanınmış ve
bunlar da ayrıntısı ile düzenlenmiştir. Başka bir deyişle susma hakkına
kapsamında Birleşik Krallık, Modern ve Çağdaş hukukun biraz gerisinde
kalmıştır. Birleşik Krallık ‘ta 1994 tarihli Ceza adaleti ve Kamu Düzeni
Kanununda (Criminal Justice And Public Order Act) sanığın susmasından
yapılabilecek çıkarımlar düzenlenmiştir. 35. Maddeye göre, sanığın makul bir
neden olmaksızın delil vermemesi veya yemin etmemesi yâda herhangi bir soruya
cevap vermemesi durumunda mahkeme yâda jüri aleyhe yorum yapabilecektir. Fakat
sanık savunma için delillerin ileri sürülebildiği aşamaya gelindiği ve isterse
delil ileri sürebileceğinin farkında olmalıdır. Yine aynı kanuna göre güvenlik güçleri tarafından şüphelinin gözaltına
alındığı veya sanığın tutuklandığı esnada ve her sorgulamanın başlangıcında aşağıdaki
uyarı ile susma hakkının olduğu bildirilir. Birleşik Krallık ’ta
bir yargılanma sırasında susma hakkının ihlal edilip edilmediğine ilişkin
değerlendirmede 4 husus dikkate alınır:
Bunlardan ilki,
susmanın yorumlanmasının genişliğidir. Bir suç işlediğinden şüphelenilen kişi,
kendisinden açıklama yapılmasını gerektirecek bir durumda olmasına rağmen
susarsa, hâkim bu susmanın o kişi aleyhine yorumlanabileceği hususunda jürinin
dikkatini çekebilir. Diğer bir husus, susma hakkının kullanıldığı aşamadır.
Zira bu görüşe göre duruşma aşamasında sanık panik içinde ya da hazırlıksız
olduğunu ileri süremez[56].
Üçüncü husus avukatın varlığıdır. Burada kişinin bir hukukçunun yardımından
faydalandığı, haklarından haberdar olduğu ön kabulünden hareket edilmektedir. Dördüncü
husus da şüpheliye susma hakkı konusunda aydınlatma yapılmasıdır[57].
Polis sorgusundan önce aydınlatma yapılması durumunda, susma daha dikkatli
irdelenerek yorumlanmaktadır[58].
4. TÜRK HUKUKUNDA SUSMA HAKKI
Anglo sakson hukukunda
susma hakkına ilişkin olarak sadece ifade vermemeyi kapsarken, bizim muhakeme
sistemimizde, susma hakkı, hem delil vermemeyi ve hem de beyan vermemeyi
kapsamamaktadır[59].
Türk Hukuk tarihinde
ise, tam olarak susma hakkına değinilmese de 1876 tarihli Kanun-i Esasi ile
yargılamanın aleniliği, savunma hakkı, merci kaideleri ve olağanüstü mahkemeler
ile ilgili genel hükümler yasal statüye kavuşturulmuştur.
Ayrıca 1924 tarihli
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile mahkemelerde yargılamanın aleniliğiyle herkesin
mahkeme huzurunda haklarını savunmak için gerekli gördüğü meşru vasıtaları
kullanmakta serbest olduğu belirtilmiştir[60].
1961 Anayasası’nın 33.
maddesiyle “Cezaların Kanuni ve Şahsi Olması; Zorlama Yasağı” başlığı altında,
“adil yargılanma hakkı” ve “susma hakkı” aynı ad altında olmasa da içerik
olarak düzenlenmiştir[61].
Günümüzde 1982
Anayasası’nda, 2001 yılında yapılan değişiklikle 36. Maddede herkesin “adil
yargılanma hakkına” sahip olduğu “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir” tümcesi ile savunma hakkı açıkça dile
getirilmiştir. Bu değişiklikle adil yargılanma hakkının artık anayasal bir hak
olarak güvence altına alındığı görülmektedir[62].
Yine yürürlükte olan 1982 Anayasasının “hakların korunması
ile ilgili hükümler” başlıklı 13. Bölümün 38. Maddesi
ile susma hakkı açıkça güvence alınmıştır. Konu ile ilgili olarak birtakım
Yargıtay Kararları da şöyledir:
·
Susma hakkı bulunan sanık hakkında "suçunu yadsıdığı –
ikrarı-" biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle TCY.'nın 59. maddesinin
uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi hatalıdır. T.C. YARGITAY 4. CEZA
DAİRESİ E. 2002/3896 K. 2002/6158 T. 10.4.2002
·
Sanığın savunmasının aksini kanıtlaması ondan
beklenemez, kaldı ki CMUK.135. maddesi uyarınca sanığın susma hakkı
bulunmaktadır. Susma hakkını kullanan sanığın, "sükût ikrardan gelir"
değişine dayanılarak suçu kabul ettiği söylenemeyeceği gibi, savunmasını
kanıtlaması da istenemez. Sanığa yüklenen suçun sübuta erdiği, yapılan
yargılama sonunda şüpheye yer vermeksizin ortaya çıkartılmalıdır. Ceza
yargılamasında şüphenin bulunduğu yerde mahkûmiyet kararına yer yoktur. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 1993/6-81 K. 1993/110
T. 19.4.1993
·
Adil yargılanma hakkı,
imkânlar ölçüsünde uyuşmazlığın, taraflar arasında fark gözetmeksizin iddia ve
savunmaların eşit ve karşılıklı yapıldığı dürüst bir yargılamadır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi uluslararası insan hakları normlarını güvenceye bağladığı
gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Türkiye tarafından onaylanıp yürürlüğe
konulmuş, uluslararası bir sözleşmedir. Anayasamızın 90. maddesi hükmüne göre
bu sözleşme kanun hükmündedir. Davacının bu yerin mer'a olmadığı tapu ve
zilyetliğe dayalı olarak mülkiyet hakkına sahip olduğu iddiası üzerinde hiç
durulmadan, kendisini bağlamayan ve ikrar olarak kabul edilemeyen bir beyanı
gerekçe yapılarak, hiçbir araştırma ve inceleme yoluna gidilmeden ve davacıya
hakkını yargı yeri önünde savunma imkânı verilmeden davanın görülebilme
imkânının olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi adil yargılama hakkına aykırı
olup, yerinde değildir. T.C. YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU E. 2003/7-438 K. 2003/463 T. 2.7.2003
·
CMUK'un 135 maddesine göre susma hakkını kullanan
sanığın savunmasının inkara yönelik olduğundan bahisle TCK'nın 59 maddesinin
uygulanmaması sanığın yasal hakkını kullanmasını engelleyici niteliktedir. T.C. YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2002/18241 K. 2003/7415
T. 23.10.2003
·
Sanığın talimat mahkemesinin bulunduğu yerde başka
bir suçtan tutuklu olduğu ve yargılandığı suçtan tutuklu olmadığı
anlaşıldığından, duruşmadan vareste tutulma hakkı bulunmadığı göz önüne
alınarak CMUK’nun 226. maddesi hükmü bu nedenle kendisine hatırlatılıp savunmada bulunma
zorunluluğu konusunda uyarılması ve savunma yapmadığı takdirde susma hakkı
bulunduğunun kabulü gerektiği halde bu durumun gözetilmemesi hatalıdır. T.C. YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E. 1998/3312 K. 1998/5602 T.
24.4.1998
·
CYY'nın 147.maddesinde tanınan susma hakkı kullanan
sanık hakkında, "... susma hakkıyla siyasi bir duruş içine girdiği
..." biçiminde yasal olmayan gerekçeyle takdiri indirim nedeninin
uygulanmamış olması; bozmayı gerektirmiştir.
T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E. 2008/10723 K. 2008/21522 T. 2.12.2008
·
Susma hakkı bulunan sanığın "suçunu inkar
etmesinin suç işleme eğilimini ortaya çıkardığı" gibi yasaya uymayan
gerekçeyle cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi de yasaya
aykırıdır. T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E.
2002/3126 K. 2002/5406 T. 3.4.2002
· Susma hakkını kullanmayan sanığın sorgusu yapılırken, iddianamede
açıklanan olaya ilişkin savunmasının alınması yerine, "bu konuda daha önce
poliste ifade vermiştim, o ifademin okunmasını isterim" şeklindeki beyanı
alınıp, eski savunmasının okunduğunun tutanağa geçirilmesi suretiyle savunma
hakkının kısıtlanması ve olayın aydınlanması bakımından müştekiler ile
tanıkların olaya ilişkin ayrıntılı anlatımlarının sorulup tespit edilmesi
gerekirken, daha önce poliste verdikleri ifadelerin okunması ile yetinilmesi
yasaya aykırıdır. T.C. YARGITAY 8. CEZA
DAİRESİ E. 2004/8008 K. 2005/11493 T. 5.12.2005
· Susma hakkı bulunan sanığın savunmasının yadsımaya yönelik
bulunduğu biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle 765 sayılı TCY. Kapsamında
Cezayı Hafifletici Nedenlerin uygulanmayacağına karar verilmesi yasaya
aykırıdır. T.C. YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ
E. 2006/10273 K. 2007/1425 T. 12.2.2007
B. ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE VE ULUSLARARASI MAHKEMELERDE SUSMA HAKKI
1. ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER’DE SUSMA
HAKKI
Kendini suçlamama ve
sessiz kalma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde açıkça yer almamasına
rağmen 6. Maddeye zımnen dâhil olduğu kabul edilen savunma haklarındandır.
Bunun nedeni ise adil yargılanma sisteminin temelinde yer almasından dolayıdır.
Söz konusu adil yargılanma hakkı, aleyhine soruşturma yapılan veya kovuşturma
yürütülen kişinin ispat yükü altında olmamasını, bu nedenle suçlanmasına sebep
olacak delilleri soruşturma organlarına vermek zorunda olmamasını ve bu durumun
kendisi aleyhine yorumlanmamasını gerekeceğini belirtmektedir[63].
Her ne kadar susma
hakkı ve kendini suçlamama kavramı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6.
maddesinin 1. fıkrasında açıkça tanımlanmasa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarıyla kısa sürede içeriği doldurulmuştur.
Buna göre adil
yargılanma hakkı, suçun tipi ayırt edilmeksizin tüm ceza yargılamalarında
uygulanmak zorundadır. AİHS madde 6 ‘da yer alan adil yargılamanın gerekleri,
suçun tipi ne olursa olsun tüm ceza yargılamalarına uygulanır. Bu durumda
başvurucunun susma hakkını da içeren tüm savunma hakları, kamu yararına feda
edilemez [64].
Yeryüzündeki en önemli
ve işlevli uluslararası belgelerden olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesin 11.
Maddesinin birinci fıkrasında sanığın savunması için kendisine gerekli tüm
güvencelerin sağlandığı bir muhakemeden söz edilmiştir[65].
Yine “Medeni Ve Siyasi
Haklara İlişkin Milletlerarası Antlaşma’nın” 14/3-b maddesi ile “Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi” madde 6/3-b’de, bir suçla suçlanan her kişinin savunmasını
hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklardan yararlanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir[66].
Susma hakkı, Avrupa
Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyinin 22 Mayıs 2012 tarihli ceza
yargılamalarında bilgi edinme hakkına dair direktifinde de yer almıştır ve
Avrupa birliği resmi gazetesinin 01.06.2016 tarihli nüshasında yayınlanmıştır[67].
2. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
KARARLARI’NDA SUSMA HAKKI
Konu ile ilgili olarak
AİHM içtihatlarında iki unsur üzerinde durulmaktadır:
1.
Kendini Suçlamaya Karşı İmtiyaz
(Privilege Against Self-İncrimination)
2.
Susma Hakkı.
Kendini suçlamaya karşı
imtiyaz, susma hakkını da kapsamına alan ve nemo tenetur ilkesini karşılayan
bir kavramdır. Başka bir deyişle, kişinin kendini suçlamaya mecbur olmamasıdır.
Susma hakkı ise, kişiye
yasalarca tanınan temel hak ve özgürlüğü olan konuşmama hakkından başka bir şey
değildir. Tabi bu durumda kişinin susmasının onu dezavantajlı bir duruma
düşürmemesi gerekmektedir. Bu durumda
yasaların diğer maddeleri ile güvence altına alınmalıdır
Adil yargılanma
hakkının düzenlendiği AİHS m.6 ‘da “Nemo Tenetur İlkesi” açıkça zikredilmediği
için, AİHM de susma hakkını suçsuzluk karinesinin temel bir unsuru olarak
görmektedir[68].
AİHM genel olarak
kararlarında susma hakkının suçsuzluk karinesiyle iç içe olduğunu kabul
etmiştir. Bu nedenle AİHM’nin güncel kararlarında susma hakkının AİHS m.6’daki
adil yargılanma kavramının temelinde yer aldığını ve uluslararası
standartlardan oluşan bir hak olduğunu vurgular[69].
Bu itibarla, AİHM susma
hakkını, önce sözleşme m 6/1’deki adil yargılama hakkının bir uzantısı olarak
değerlendirmiş sonra daha da geliştirmiştir[70].
AİHS ile açıkça yer
verilmeyen susma hakkı, mahkemenin içtihatlarında doksanlı yıllarda ortaya
çıkmıştır. Bu kararlarda kişilerin susma haklarının ihlal edildiği yönünde
hükümler verilmiştir[71]..
Bu karardan bazıları:
·
25 Şubat 1993 Tarihli Funke / Fransa[72]
·
8 Şubat 1996 Tarihli John Murray /
Birleşik Krallık[73]
·
17 Aralık 1996 Tarihli Saunders /
Birleşik Krallık [74]
·
2 Mayıs 2000 Tarihli Condron / Birleşik
Krallık kararlarıdır[75].
Kişinin sessiz kalması
başka bir deyişle susmasının kendi aleyhine delil olarak kullanamayacağına
ilişkin ilk ifadeler “John
Murray/Birleşik Krallık” ve “Condron/Birleşik Krallık” kararında yer
almıştır. Söz konusu kararlarda hakkında suç isnadı yapılan kişinin sessiz
kalmasından aleyhte ve olumsuz çıkarımlarda bulunmanın kişinin sessiz kalma
hakkıyla çelişeceği belirtilmiştir. Bu bağlamda ceza hukukunun en temel
ilkelerinden olan suçsuzluk karinesinin altı çizilerek, kişinin susma hakkını
kullanarak cevap vermeyi reddetmesi ya da kendisi aleyhine kanıt vermekten
imtina etmesinin, bir mahkûmiyetin tek veya esas kanıtı olamayacağı da ifade
edilmiştir[76].
25 Şubat 1993 Tarihli
Funke / Fransa kararında ise Fransa yargısı, kişi hakkında soruşturma sonucunda
elde edilen belgelerle alakalı olan başka belgelerin soruşturma makamlarına
teslim etmediği için, teslim edene kadar günlük belirli bir para cezasına
çarptırılmasına karar verilmiştir. Yüksek Mahkeme ise bu durumu kişinin sessiz
kalma ve kendini suçlamama hakkının ihlali olarak kabul etmiştir[77].
Yine, 17 Aralık 1996
Tarihli Saunders / Birleşik Krallık kararında ise başvuran Saunders
İngiltere’de bir şirketin yönetim kurulu başkanı olup, yetkili makamlarca bir
konu ile alakalı olarak ifadesi alınmak üzere ifade vermeye çağırılmıştır.
İngliz yasaları da bu hususta kişinin ifade vermemesi halinde iki yıla kadar
hapis cezasına çarptırılabileceğini öngörmüştür. AİHM ise ceza tehdidiyle ifade
alınmasının susma hakkının ihlali olacağını belirtmiştir[78].
Öte yandan AİHM’ne göre
belirli durumlarda susma hakkına sahip olan kişinin bu hakkını kullanması onun
aleyhine yorumlanabilir. Örneğin, AİHM, Telfner v. Avusturya davasında[79] (
telfner v. Karar tarihi: 20.03.2001 Başvuru No: 33501/96 ) sanığın suskunluğundan sonuçlar çıkarmaya,
Avusturya ‘da olduğu gibi vicdani delil sistemini kabul eden ülkelerde izin
verilebileceğini belirtmiştir. Fakat bunun için, sanığa sunulan delillerin,
ondan bir açıklama yapmasını gerektirecek durumda olması gerekmektedir. Yani bu
tür bir durumda sanıktan bir açıklama yapılması makul olarak beklenebilmelidir[80].
Susma hakkının usule mi
yoksa esasa mı ilişkin olduğu hususu tartışmalı olmakla birlikte, AİHM bu hakkı
esastan ziyade adil yargılanma hakkı bağlamında usule yönelik bir hak olarak
görmektedir[81].
İnsanoğlu doğuştan birtakım haklara sahiptir, ancak bu hakların dünya
düzeninde kazanılması çokta kolay olmamıştır. Bu hakların en başında bugün
temel hak ve özgürlükler başlığı adı altında kavramlaştırdığımız haklar
gelmektedir. İnsanlık tarihinin en büyük meselelerinden olan temel hak
özgürlükler bugün bile hala tam anlamıyla sağlanabilmiş değildir. En kutsal
temel hak ve özgürlüklerden olan savunma hakkını tüm insanlar muhakkak
hayatlarının çeşitli zaman dilimlerinde kullanmaktadırlar.
Tabi ki bir suç işlenmişse kanunlar uyarınca o suçu işleyenler
cezalandırılmalıdır. Zaten sosyal devlet anlayışı da bunu gerekmektedir. Ancak
bununla birlikte, olayı aydınlatmak için ne pahasına olursa olsun delil elde
etme yönteminin çağdaş ve pozitivist dünyada asla yeri yoktur. Çünkü suç isnadı
yapılan kişinin de en az diğer insanlar kadar masum olma olasılığı vardır.
Kesin ve şüpheye yer vermeyecek delillerle suç işlediği kanıtlanmayan bir
kişinin, sanki suçluymuşçasına ifadesinin alınması ve konuşturulması kesinlikle
vicdana, ahlaka ve toplum barışına aykırı olacaktır
Burada kamu yararındaki duyarlı dengeyi kollayan ölçülülük ilkesi kesinlikle gözetilmez ve kamu yararı birey aleyhine işletilemez. Aksi bir düşüncede evrensel hak ve değerler zarar görmüş olacaktır. Bununla birlikte tabi ki birey yararı da toplum zararına işletilmemelidir. Bu halde de yargılamalar duraksayabilir ve hukuk barışı ve toplumsal mutabakatlar tehlikeye girebilir. İnsanların adalete olan inancı kaybolabilir.
KAYNAKÇA
Aydın Çağrı Kan, Adil
Yargılanmanın Bir Unsuru Olarak Susma Hakkı, TBB Dergisi, Sayı 91, 2010. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2010-91-657Aydın
(erişim tarihi: 15.11.2016)
Başaran, Başar, Adil
Yargılanma Hakkı, AÜSBE Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007.
http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1818/2479.pdf (erişim tarihi: 15.11.2016)
Bıçak Vahit, Suç
Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010
Centel Nur, Zafer
Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul, Eylül 2013
Canpolat Selahattin, 5271 Sayılı Yeni Ceza
Muhakemesi Hukukunda Yasak Deliller http://selahattincanbolat.av.tr/page23.html
(erişim tarihi:15.11.2016)
Donay Süheyl, Ceza
Mahkemelerinde Yargılanan Vergi Suçları, Beta Basım İstanbul, 2008
Gölcüklü Feyyaz,
Sanığın Sorgusu ve Sevk Tarzı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi Cilt:10 sayı:2, Akıncı Matbaa, Haziran 1955. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/361/3792.pdf (erişim
tarihi:28.11.2016)
İçel Kayıhan, Ünver
Yener, Ceza Muhakemesinde Delil ve İspat (Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuk
Serisi), Seçkin Yayınevi, Ankara, Ekim 2014
İpek Ali İhsan, Adil
Yargılanma Hakkı Kapsamında Savunma Hakkı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015
İtişgen Rezzan, Kişinin
Kendini Suçlamaya Zorlanamaması ve Susma Hakkı, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul, Eylül 2013
Kocaoğlu Sinan, Susma
Hakkı, Ankara Barosu Dergisi, 2011/1
Kunter Nurullah,
Yenisey Feridun / Nuhoğlu Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi
Hukuku, İstanbul, Beta Yayınevi,14. Bası, 2006
Ofluoğlu Rahmi, Vergi
Suçları ve Susma Hakkı. http://www.adaletbiz.com/vergi-hukuku/vergi-suclari-ve-susma-hakki-h11018.html
(erişim tarihi:10.10.2016)
Öztürk Bahri, Erdem
Mustafa Ruhan, Özbek Veli Özer, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin
Yayınları, 7.Bası, Ankara, 2002
Şahin Cumhur, Sanığın
Sorgusu, Yetkin Yayınları, Ankara, 2009
Şenol Cem, Teori ve
Uygulamada Ceza Muhakemesinde Hukuka Aykırı Delillerin Kullanılması ve
Değerlendirilmesi Yasağı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Kasım 2015
Şenyüz
Doğan, Susma Hakkı Karşısında Vergi Kanunundaki Defter ve Belgeleri Gizleme
Suçu, hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2015/09/DOĞAN-ŞENYÜZ.pdf
(erişim tarihi:14.11.2016),
Üzülmez İlhan, Türk
Hukukunda Suçsuzluk Karinesi ve Sonuçları TBB Dergisi, Sayı 58, 2005. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-58-134
(erişim tarihi:17.11.2016)
Yaltı Billur, Vergi
Yükümlüsünün Hakları, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2006
Yenisey Feridun,
Feridun Hoca ile Ceza Muhakemesi Hukuku, http://www.caginpolisi.com.tr/eski_sitemiz/136/7-8-9.htm
(erişim tarihi:27.12.2016)
Zafer Hamide, Savunma
Hakkı Ve Sınırları (Right Of Defense And İts Limits). e-dergi.marmara.edu.tr/maruhad/issue/download/5000001567/5000000622
(erişim tarihi:18.11.2016),
[1] Zafer Hamide,
“Savunma Hakkı Ve Sınırları” (Nur Centel’e Armağan), 507-540,
e-dergi.marmara.edu.tr/maruhad/issue/download/5000001567/5000000622 (erişim
tarihi:18.11.2016), sf.507
[2] Centel Nur, Zafer Hamide, Ceza
Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul, Eylül 2013, sf.142, 143
[3]
Aydın Çağrı Kan,
Adil Yargılanmanın Bir Unsuru Olarak Susma Hakkı, TBB Dergisi, Sayı 91, 2010,
146-180,
http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2010-91-657Aydın (erişim tarihi:
15.11.2016), sf.147
[4] Zafer Hamide, age, sf.516
[5] Centel Nur, Zafer Hamide, age,
sf.143
[6]Şenol Cem, Teori ve Uygulamada
Ceza Muhakemesinde Hukuka Aykırı Delillerin Kullanılması ve Değerlendirilmesi
Yasağı, On İki Levha Yayıncılık,
İstanbul, Kasım 2015, sf. 46
[7] Zafer Hamide, age, sf. 511
[8] Anayasa Madde 38/5 : “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen
yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye
zorlanamaz.” 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 147/1-3 “Yüklenen suç hakkında açıklamada
bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.”
[9] İpek Ali İhsan, Adil Yargılanma
Hakkı Kapsamında Savunma Hakkı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, sf.64
[10] Zafer Hamide, age, sf. 512
[11] İpek Ali İhsan, age, sf.63
[12] Yaltı Billur, Vergi Yükümlüsünün
Hakları, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2006, sf.139
[13] Kunter Nurullah, Yenisey Feridun
/ Nuhoğlu Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakamesi Hukuku, İstanbul,
Beta Yayınevi,14. Bası, 2006, sf.871
[14] Şenyüz Doğan, Susma Hakkı
Karşısında Vergi Kanunundaki Defter ve Belgeleri Gizleme Suçu, hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2015/09/DOĞAN-ŞENYÜZ.pdf
(erişim tarihi:14.11.2016), sf.30
[15] Canpolat Selahattin, 5271 Sayılı
Yeni Ceza Muhakemesi Hukukunda Yasak Deliller, http://selahattincanbolat.av.tr/page23.html (erişim tarihi:15.11.2016
[16] Üzülmez İlhan, Türk Hukukunda
Suçsuzluk Karinesi ve Sonuçları TBB Dergisi, Sayı 58, 2005, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-58-134
(erişim tarihi:17.11.2016), sf. 56
[17] İtişgen Rezzan, Kişinin Kendini
Suçlamaya Zorlanamaması ve Susma Hakkı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul,
Eylül 2013, sf.5-6
[18]
Kocaoğlu Sinan, Susma Hakkı, Ankara Barosu Dergisi, 2011/1, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2005-58-134
(erişim tarihi:20.12.2016), sf.42-43
[19] Şahin Cumhur, Sanığın Sorgusu,
Ankara, Yetkin Yayınları, 2009, sf.113
[20] İpek, Ali İhsan, age, sf. 64
[21] Centel Nur, Zafer Hamide, age, sf.145
[22] Öztürk Bahri, Erdem Mustafa
Ruhan, Özbek Veli Özer, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınları,
7.Bası, Ankara 2002, sf.135
[23] Yenisey Feridun, Feridun Hoca
ile Ceza Muhakemesi Hukuku,
http://www.caginpolisi.com.tr/eski_sitemiz/136/7-8-9.htm
(erişim tarihi:27.12.2016)
[24] Şenyüz Doğan, age, sf.32
[25] Bıçak Vahit, Suç Muhakemesi
Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2010, sf.542
[26] İtişgen Rezzan, age, sf.34
[27] Şenol Cem, age, sf.45
[28] İçel Kayıhan, Ünver Yener, Ceza
Muhakemesinde Delil ve İspat (Karşılaştırmalı Güncel Ceza Hukuk Serisi), Seçkin
Yayınevi, Ankara, Ekim 2014, sf593
[29] Gölcüklü Feyyaz, Sanığın Sorgusu
ve Sevk Tarzı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Cilt:10
sayı:2, Akıncı Matbaa, Haziran 1955, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/361/3792.pdf
(erşim tarihi:28.11.2016), sf.107
[30] Yaltı Billur, age, sf.139-140
[31] Ofluoğlu Rahmi, Vergi Suçları ve
Susma Hakkı, http://www.adaletbiz.com/vergi-hukuku/vergi-suclari-ve-susma-hakki-h11018.html
(erişim tarihi:10.10.2016)
[32] İlgili madde metni: Varlığı
noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme
sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz
edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir.
[33] Donay Süheyl, Ceza
Mahkemelerinde Yargılanan Vergi Suçları, Beta Basım İstanbul, 2008, sf. 134-135
[34] Karar metni için bknz: http://kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/f826bd29-6663-45be-b435-2dff91915644?excludeGerekce=False&wordsOnly=False
(erişim tarihi:11.10.2016)
[35] Karar metni için bknz: http://kararlaryeni.anayasa.gov.tr/Karar/Content/f1241501-7640-4044-a82f-2827d201a214?excludeGerekce=False&wordsOnly=False
(erişim tarihi:11.10.2016)
[36] Şenyüz Doğan, age, sf.30
[37] Bknz: 32. dipnot
[38]Karar metni için bknz:
http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"sort":["kpdateDescending"],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"kpdate":["2000-09-18T00:00:00.0Z","2000-09-20T00:00:00.0Z"],"itemid":["001-58800"]}
(erişim tarihi:19.11.2016)
[39]Karar metni için bknz:
http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"sort":["kpdate
Descending"],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"kpdate":["2000-06-05T00:00:00.0Z","2000-06-07T00:00:00.0Z"],"itemid":["001-58836"]}
(erişim tarihi:19.11.2016)
[40] Şenyüz Doğan, age, sf.35
[41] Centel Nur, Zafer Hamide, age,
sf. 144
[42] Centel Nur, Zafer Hamide, age,
s144
[43] İçel Kayıhan, Ünver Yener, age,
sf.245
[44]http://gizliilimler.tr.gg/Magna-Carta-Libertatum--k1-B.ue.y.ue.k--Oe-zg.ue.rl.ue.kler
S.oe.zle%26%23351%3Bmesi-k2-.htm (erişim tarihi: 25.11.2016)
[45] https://en.wikipedia.org/wiki/Petition_of_Right (erişim
tarihi:25.11.2016)
[46] Başaran, Başar, Adil Yargılanma
Hakkı, AÜSBE Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1818/2479.pdf (erişim tarihi:
15.11.2016), sf. 12-15
[47] Aydın Çağrı Kan, age, sf. 150
[48] Centel Nur, Zafer Hamide, Ceza
Muhakemesi Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayın No:1659 1. Baskı,
Eskişehir,Kasım2005,https://books.google.com.tr/books?id=gsCVAssYXeYC&pg=PA58&lpg=PA58&dq=almanya+akustik+te%C5%9Fhis+karar%C4%B1&source=bl&ots=CTT6knDbhX&sig=LpVzgEsT1B9g1FzNqoXfs8RflnM&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwi8TIup7RAhWLD8AKHSI3AuwQ6AEIGTAA#v=onepage&q=almanya%20akustik%20te%C5%9Fhis%20karar%C4%B1&f=false
(Erişim tarihi:28.12.2016), sf.58
[49] İtişgen Rezzan, age, sf.19
[50] İtişgen Rezzan, age, sf.4
[51] Şenol Cem, age, sf. 155
[52] İçel Kayıhan, Ünver Yener, age, sf.254
[53] https://www.oyez.org/cases/1965/759 (erişim tarihi:17.11.2016)
[54] İçel Kayıhan, Ünver Yener, age, sf.245
[55] İçel Kayıhan, Ünver Yener, age,
sf.254, 255, 256 vd
[56] İtişgen Rezzan, age, sf.18
[57] İtişgen Rezzan, age, sf.18
[58] İtişgen Rezzan, age, sf.15-16-17-18
[59] İpek Ali İhsan, age, sf.63
[60] Kanun metni için bknz: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa21.htm,
(erişim tarihi:19.11.2016)
[61] Kanun metni için bknz: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa61.htm,
(erişim tarihi:19.11.2016)
[62] Aydın Çağrı Kan, age, sf.
149-150
[63] İçel Kayıhan, Ünver Yener,
a.g.e, sf.198
[64] İtişgen Rezzan, agk, sf.14-15
[65]Birleşmiş Milletler Örgütünün
10.12.1948 Tarihli Bildirgesi. Bak. Rg. 27.5.1949 no.7217; http://www.danistay.gov.tr/upload/insanhaklarievrenselbeyannamesi.pdf
(erişim tarihi:24.11.2016)
[66] Centel Nur, Zafer Hamide, age,
sf.143
[67]http://www.academia.edu/13738753/Ceza_Yarg%C4%B1lamalar%C4%B1nda_Bilgi_Edinme_Hakk%C4%B1na_Dair_Direktif;
http://eur-lex.europa.eu/oj/direct-access.html (erişim tarihi: 20.11.2016);
[68] İtişgen Rezzan, age, sf. 6
[69] İtişgen Rezzan, age, sf. 8
[70] Centel Nur, Zafer Hamide, age, sf.144
[71] Şenol Cem, age, sf. 199
[72]Karar Tarihi: 25.02.1993, Başvuru
No: 18731/91; Karar metni için bknz: http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"fulltext":["funke"],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"itemid":["001-57809"]}
(erişim tarihi: 27.11.2016)
[73]Karar Tarihi: 08.02.1996, Başvuru
No: 18731/91; Karar metni için bknz:
http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"fulltext":["johnmurray"],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"itemid":["001-57980"]}
(erişim tarihi: 27.11.2016)
[74] Karar Tarihi: 17.12.1996,
Başvuru No: 19187/91; Karar metni için bknz:
http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"fulltext":["\"CASE
OF SAUNDERS v. THE UNITED
KINGDOM\""],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"itemid":["001-58009"]}(erişim
tarihi: 27.11.2016)
[75] Karar Tarihi: 02.05.2000,
Başvuru No: 35718/97; Karar metni için bknz:
http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"fulltext":["condron"],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"itemid":["001-58798"]}
(erişim tarihi:27.11.2016)
[76] Şenol Cem, age, sf:202
[77] Şenol Cem, age, sf. 199
[78] Şenol Cem, age, sf. 201
[79]Karar Tarihi:24.Mart.2011,
Başvuru No: 33501/96); Karar metni için bknz:
http://hudoc.echr.coe.int/tur#{"fulltext":["\"CASE
OF TELFNER v.
AUSTRIA\""],"documentcollectionid2":["GRANDCHAMBER","CHAMBER"],"itemid":["001-59347"]}
(erişim tarihi:27.11.2016)
[80] İtişgen Rezzan, age, sf. 13
[81] İtişgen Rezzan, age, sf. 15