Makul Sürede Yargılanma Hakkı

Makul Sürede Yargılanma Hakkı

GİRİŞ

 Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının en temel noktasıdır. Her vatandaş Anayasamızın 38. md. içeren adil yargılama hakkının en temel noktasını içeren makul sürede yargılanma hakkı; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. md. ve yine Anayasamızın md. 141/4 kapsamında açıkça anlatılmıştır. Makul sürede yargılanma hakkı hem ceza davalarında hem hukuki davalarda temel taş olmuştur. Bu ilke kişilere, yargılamalarının makul sürede bitirilmesini talep etme hakkı vermektedir. Makul sürenin ne kadarlık bir süreyi içerdiği konusunda tespit edilmiş bir süre yoktur. Ancak sürenin tespitinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bazı ölçütler belirlemiştir. Belirlenen bu ölçütlere göre yargılamanın makul sürede yapılıp yapılmadığı tespit edilmektedir.

            Yapmış olduğum bu çalışmamda; AİHS’nin 6. md. değinilmiş olan makul sürede yargılanma hakkının kavramsal boyutuna, amacına, önemine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) İçtihatlarında hakkın yorumlanışı, getirilen temel ölçütler ve hakkın devletlere getirdiği yükümlülükler belirtilerek yargılamalarda bunların göz önünde tutulması amaçlanmaya çalışılmıştır. 

I. BÖLÜM

MAKUL SÜREDE YARGILANMA HUKUKUNA GİRİŞ NİTELİĞİNDE ADİL YARGILAMA HAKKI

 

1. Adil Yargılanma Hakkı

1.1. Kavramsal Olarak Adil Yargılanma Hakkı

En temel insan haklarından biri olan adil yargılanma hakkı,  hukuk devletinin temel öğelerinden biridir. Adil yargılanma hakkının pek çok tanımı yapılmıştır.

Adil yargılanma hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez bir hak olarak, insan haklarına ve demokratik kurallara en uygun şekilde yargılama yapılmasının, insan hakları ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının garantisidir.[1] Ceza muhakemesi Anayasamızın 38. md. yer alan “adil yargılanma hakkı” çerçevesinde şekillenmektedir.[2] AİHS’nin 6. md. adil yargılanma hakkına ve bu hakkın unsurlarına ayrılmıştır ve yine aynı maddede hakkın kapsamına nelerin dahil olduğu tek tek sayılmıştır.

            Adil yargılama hakkı hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmazlarındandır. Buna bağlı olarak devletler, adil yargılanma hakkını ya anayasalarının temel haklarına ilişkin bölümde yer vermekte ya da hukuk devleti ilkesini geniş yorumlayarak güvence altına almaktadırlar.[3] Adil yargılanma hakkı, insan hakları ile sanığın ve mağdurun hakları ihlal edilmeksizin yapılan yargılamadır.

1.2. Adil Yargılanma Hakkının Unsurları

1.2.1. Yargılamanın Bağımsız Olması

1.2.1.a Mahkemenin Yasa ile Oluşturulması

 Mahkemelerin yasa ile oluşturulmasını öngören hükmün amaç ve hedefi, demokratik bir toplumda adlî teşkilatlanmanın yürütmenin takdirine bağlı olmaması, ancak parlamento tarafından çıkartılan yasalarla düzenlenmesini sağlamaktır.

1.2.1.b. Mahkemenin Bağımsız Olması

            Mahkemelerin tarafsızlığından hakimlerin bağımsızlığı anlaşılmalıdır. Anayasamızın 138. md. göre hakimler görevlerinde bağımsızdır ve anayasaya kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.[4]

1.2.1.c. Mahkemenin Tarafsızlığı İlkesi

            Mahkemelerin tarafsızlığı ilkesinde, hakimin kişisel tarafsızlığı öne çıkmaktadır. Hakimin tarafsızlığı, yargılama sırasında yan tutmaması, taraflara karşı objektif olması ve kişiliğinden sıyrılabilmesidir.[5]

1.2.2. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkı

            Hakkaniyete uygun olması adil olarak yapılması ile eş anlamlı niteliktedir. Yargılamanın hakkaniyete uygun olarak yapılması, yargılamanın her aşamasındadır ve adil yargılanma ilkesinin özünü oluşturur.

1.2.3. Aleni Olarak Yargılanma Hakkı

            Aleni olarak yargılama, yargılamanın açıkça ve herkese açık olarak yapılması demektir.

1.2.4. Makul Sürede Yargılanma Hakkı

            Adil yargılama hakkının temeli olan ve Anayasamızın 141. maddesinde ve AİHS’nin 6. maddesinin 4. fıkrasında değinilen makul sürede yargılanma hakkı ilerleyen sayfalarda detaylı bir şekilde anlatılacaktır. 

 

II. BÖLÜM

MAKUL SÜRE KAVRAMI, AMACI, MUKAYESELİ HUKUKTA MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI

 

1. Kavram Olarak “Makul Sürede Yargılanma Hakkı”

         Makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının en temelini oluşturmaktadır. Makul sürede yargılanma hakkı; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde ve Anayasamızın 141/4. maddesinde “davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını isteme hakkı” şeklinde yer almaktadır. Şüpheli veya sanık hakkındaki iddiaların makul bir süre içerisinde, mahkeme tarafından incelenmesi gerektiğini ifade etmektedir.[6] Makul sürenin bir diğer tanımı ise; adaletin etkin ve verimli bir şekilde tesisini gerçekleştirmek için mahkeme kararlarının verilmesi gereken dönem şeklindedir.[7]

Makul sürede yargılanma hakkı, insanlık tarihinin her döneminde önemini korumuştur. Bu hak; insanlık tarihinin ilk yazılı anayasası olarak bilinen 19 Haziran 1215 tarihli Magna Carta Libertatum’da, “Kimseye hakkı ve adâleti satmayacağız, menetmeyeceğiz ve geciktirmeyeceğiz.” sözleriyle ifadesini bulmuştur.[8]

            Çabukluk ve hızlılık ilkesi diye de adlandırılan bu ilke, ceza uygulamasının sağlığı, mağdur ve suçtan zarar görenin beklentilerinin karşılanması ve sanık haklarının korunması için özenli ve hızlı bir yargılamanın yapılmasını, davanın gereğinden fazla uzatılmasının önlenmesini gerektirir.[9]

            Makul sürede yargılanma hakkı, AİHM’ne en çok başvurulan konular arasında yer alır. Davadaki tarafları yargılamanın uzamasını önlemek ve adaletin zamanında yerini bulması amacıyla kabul edilmiş bir kavramdır.[10] Makul süre şartı, bir mahkemeye giden herhangi bir kimsenin bir davaya ilişkin son kararı makul bir süre içerisinde almasını garanti eden bir şarttır.[11]

            Etkin hukuki korumanın garantisi için makul sürede yargılama yapılması şarttır. Makul sürede yapılmayan bir yargılama neticesinde verilen kararların çoğu zaman hayatla ilgisi kalmadığı ve haksızlık yaratacağı çok açık bir gerçektir. Yargılama faaliyetinin doğru sonuçları verebilmesi için makul sürede gerçekleştirilmesine engel olan sorunlara kalıcı çözümler üretilmesi gerekmektedir. Yargılama faaliyetinin makul sürede yapılması yükümlülüğü, yargılamanın uzun sürmesini içerdiği gibi, yargılama faaliyetinin işlevini yitirecek kadar kısa sürmesini de içerir.[12]

            Makul sürede yargılama yapılırken ceza muhakemesinin madii gerçeği araştırma amacı da göz ardı edilmemeli, etkin soruşturma ve gereklerinden vazgeçilmemelidir. Makul sürenin ihlali AİHS md. 6’yı ihlal etmesi demektir. Bu ihlal gerçekleştiğinde ceza muhakemesi önlemlerinde ölçülülük ilkesine uyulması, cezanın tespit ve tayininde makul süre ihlali nedeniyle failin cezasının indirilmesi ve yargının önlenmesi gibi çözümler önerilmektedir.[13]

            Makul sürenin başlangıcı; ceza davalarında “suç” ihbarının alınması, hukuk davalarında yargılamanın başlatılması yani davanın açılması ile idari davalarda ise bir idari makama başvurma kararı alındığı anda başlar. Makul sürenin bitimi ise; Ceza davalarında temyiz dahil, bütün yargılamanın sona erdiği, yargılamanın kesin hükümle sonuçlandığı tarih anlamına gelir. Davanın zaman aşımı nedeniyle düştüğü tarih de makul sürenin bittiği tarihtir. Karar temyiz edilmiş ise, bu konudaki Yargıtay kararının verildiğinin öğrenildiği tarih, sürenin bitim tarihidir. Hukuk davaları ve idari davalarda makul süre, karar düzeltme dâhil geçen süreyi kapsar. Bu süre, uyuşmazlığı kesin olarak ortadan kaldıran karara kadar uzanır.[14]

2. Makul Sürenin Kabul Edilmesinin Amacı

            Adil yargılanma hakkı, herkese, davasının makul bir süre içinde sonuçlandırılmasını isteme hakkı vermektedir. Ceza davalarının makul bir süre içinde sonuçlandırılması, suçsuzluk karinesi, kişi özgürlüğü ve kendini savunma hakkıyla doğrudan ilişkilidir. Ceza yargılaması bazen suçlu olmayan kimselerin de karışabileceği bir süreçtir. Her hangi bir kimse bir suç ithamı altında bulunduğunda ve bu sebepten dolayı bir mahkeme önüne çıkarıldığında bütün bir devlet gücüyle karşı karşıya gelmektedir. Ceza davalarında yargılamanın makul süre içinde sonuçlandırılması; suçsuzluk karinesine rağmen sanığa yapıştırılan suçluluk damgasının ve sanığın karşı karşıya kaldığı belirsizlik durumunun daha fazla sürmeden sonuçlanmasını amaçlar.[15]

Makul sürede yargılanmanın ceza muhakemesinde bir diğer yararı, suç delillerinin en kısa sürede toplanıp, masum sanığın suçsuzluğunun kanıtlanmasını sağlamaktır. Asıl amaç, özellikle ceza davalarında herhangi bir sebeple mahkemenin sonuçlanmasını bekleyen kişilerin endişelerini önlemektir. Yargılamanın uzamasında ise bireyin haklarının zarara uğramasını engellemektir.[16]

3. Mukayeseli Hukukta “Makul Sürede Yargılanma” Hakkı      

3.1. Avusturya Hukuku’nda Makul Sürede Yargılanma Hakkı

            Avusturya, AİHS’ni tarafı olan bir devlettir. Bu bağlamda, AİHS’nin 6.maddesi ışığında yargılama faaliyetinin makul süre içerisinde gerçekleştirilmesi gerekliliği, Avusturya Hukuku bakımından da şüpheden uzak bir konu oluşturur. AİHM tarafından, Avusturya devleti aleyhine verilen kararların çok azı makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkindir. Bu olumlu sonucun en büyük nedeni ise Avusturya yargılama hukukunun iyi hazırlanmış temelleri üzerine kurulan mühlet verme kurumunun var olması ve işlevini yerine getirmesi oluşturmaktadır.[17]

3.2. Türk Hukuku’nda Makul Sürede Yargılanma Hakkı

            Anayasamızın md. 141/4’de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.” şeklinde ifade ettiği üzere davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını yargının görevleri arasında saymıştır.[18]

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun(HUMK) 77. md. “Hakim tahkikat ve muhakemenin mümkün olduğu derecede sürat ve intizam dairesinde cereyana ve beyhude masrafa meydan verilmemesine dikkatle mükelleftir.” ifadesi ile hukuki uyuşmazlıkların makul süre içerisinde çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymuştur[19]

 

1959 - 2013 yılları arasında Türkiye hakkında verilen 2639 mahkumiyet kararının 563'ü uzun yargılama süreleriyle oluşan hak ihlalleri nedeniyle verildi. Bu alanda birincilik 1187 mahkumiyet ile İtalya'da bulunuyor.[20]

3.3. Alman Hukuku’nda Makul Sürede Yargılanma Hakkı

             Alman Federal Cumhuriyeti Anayasası’nda makul sürede yargılanma hakkı açık bir hükme bağlanmamıştır. Bununla birlikte Alman Anayasası’nın 19/4 ve 20/3 maddeleri makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne dayanak teşkil etmektedir. 19/4 maddesinin yorumu, etkin hukuki korumayı sağlamak için uyuşmazlıkların süratli çözümlenmesi ile ele alınması arasında bir denge kurmaktır. Alman hukukunda bu hak ihlal edildiğinde iki çare vardır. Bunlardan birincisi, anayasal şikayet usulüne başvurmak, ikincisi ise AİHM’e bireysel başvuruda bulunmaktır.[21]

 

III. BÖLÜM

MAKUL SÜRENİN BELİRLENMESİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN UNSURLAR, MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKININ İHLALİ ve İHLALİ HALİNDE TELAFİ

 

1. Makul Sürenin Belirlenmesinde Dikkat Edilmesi Gereken Unsurlar

            Anayasanın 141. md. gereğince, Anayasanın bütünselliği ilkesi gereğince makul sürede yargılanma hakkının göz önünde bulundurulması gerekir. Bu sürenin belirlenmesinde; davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde değerlendirilmesi gereken kriterlerdir.[22]

1.1. Davanın Konusu ve Niteliği

            Yargılama sürecinin makul sürede sonlandırılıp sonlandırılmadığının tespitinde göz önünde bulundurulan ilk ölçüt davanın niteliği, yani karmaşık olup olmadığıdır. Bir davanın karmaşık olup olmadığı değerlendirilirken davanın bütün boyutları göz önünde bulundurulmalıdır.[23]

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, durumun niteliğini değerlendirirken, karmaşıklık derecesini, sanığın miktarını ya da delillerin toplanmasında karşılaşılan güçlüğü göz önünde bulundurur. Örneğin basit bir tahliye davası ile büyük bir şirketin feshi aynı anda bitmeyecektir. Dolayısıyla davanın karmaşık olması ve bu sebeple çok yönlü olması makül sürenin tayininde ilk nedendir.[24]

1.2. Davanın Taraflarının Tutumu

            Davanın taraflarının tutumu kriteri, AİHM içtihatlarında yargılama süresinin makul olup olmamasının değerlendirilmesinde kullanılan bir kriter olarak belirtilmiştir, ancak kriterin tek başına yeterli olup olmadığına dair fikir birliği oluşmamıştır.[25] AİHM, değerlendirilmeye esas alınan sürenin makul olup olmadığının tespitinde, tarafların tutumunu ilgili makamların tutumundan daha önce incelemektedir. Tarafları tutumundan dolayı yargılama faaliyetlerinin makul sürede gerçekleştirilmediği durumda, AİHS’nin 6. md. öngörülen makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün aleyhine başvurulan devlet tarafından ihlal edilmiş olduğu söz konusu olmayacaktır.[26]

            Tarafların, yargılama sürecine olumlu bir katkısı olmadığı baştan belli olan talepleri, gereksiz olduğu anlaşılan başvuruları, istenen ve ibraz etmeyi taahhüt ettiği belgeleri vermekte gecikerek yargılamanın uzamasına sebep olduğu durumlar Mahkeme tarafından davayı kasıtlı olarak engelleme olarak kabul edilmiştir. Bu gibi durumlarda yargılamanın uzun sürmesi adli mercilere yüklenemeyecek gecikmeler olarak görülmüştür. Davanın hareketsiz kaldığı dönemlerde devlet davanın hareketsiz kalmasından kaynaklanan ihmalden sorumlu tutulmaktadır.[27]

            Başvurucu, kaçarak yargılamanın dışında kalan başvurucunun yargılamanın süresinden, yargılama belirsiz bir süre için askıda kalsa bile şikayet etme hakkı yoktur. Mahkeme yetkili makamların tutumu ve başvurucunun tutumunu ayrı ayrı değerlendirerek, hangi tutumun yargılamanın gecikmesi açısından daha hatalı olduğunu saptamaktadır.[28]

1.3. İlgili Makamların Tutumu

            Yargılama yetkisi olanların kusurlu davranışları yargılamayı uzatmışsa, makul süre aşılmış sayılır. Bu kişilerden kasıt olarak sadece hakimleri anlamamak gerekir, herhangi bir resmi evrakın eksik olması ya da herhangi bir resmi makama sorulan soruya cevap alınamaması da bu sürenin değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulur. Bununla beraber yargılama makamlarının kendilerinden bekleneni yapmış olmalarına rağmen görev dışı başka nedenlerle makul sürenin aşılması hâlinde yine devlet sorumludur.[29]

            Yargılama mercilerinin tutumunun şekillenmesinde bir diğer etkense; yargılama sisteminin organizasyon eksiklikleridir. Bu sürenin makul olabilmesi için organizasyon içerisindeki insan kaynağı, araç gereç denetimi yeterli olmalıdır.[30] Eğer bir organizasyon sorunu varsa bazı davaların önemini ve aciliyetini dikkate alarak davalar arasında kronolojik sıra izlemeden, bazılarına öncelik verilmesi gibi geçici çözümler yeterli değildir, devletin etkili önlemler almayı ertelememesi gerekmektedir.[31]

1.4. Yargı Yerlerinin Tutumu

            Yargılamanın uzun sürmesine ilişkin davalarda Mahkeme, adaletin “hakkaniyete uygun bir biçimde yerine getirilmesi ilkesini” gözetmekte ve bu nedenle yerel mahkemelerin, açılan davaları uygun şekilde incelemekle görevli olduğunu belirmektedir. Yargılama makamlarının belirli sebeplerle ya da delil toplama amacıyla duruşmaları ertelemeleri her zaman aleyhe bir durum oluşturmaz. Ancak kendilerinden istenileni yapmama ya da geç yapma durumlarında hangi derece mahkeme olursa olsun geçen süre makul kabul edilmeyeceğinden; devlet, yargı yerlerinin bu tür tutumları nedeniyle sorumlu tutulmaktadır.[32]

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali

Makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkin başvuru kriterleri;

2.1. Başvurucunun “Makul Sürede Yargılanma Hakkı” İhlal Edilmiş Bir Mağdur Olması

            Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 34. md. göre sözleşmede düzenlenen bir hakkının ihlal edildiğini düşünen gerçek ve tüzel kişiler mahkemeye başvurabilirler. Tek kural mağduriyetten doğrudan doğruya etkilenmek olmakla birlikte, mahkeme ayrıca suçtan doğrudan doğruya etkilenenin ölmesi durumunda yakınlarının başvurudan dolayı geçerli bir hukuki yararları olduğunu ispatladıkları durumunda, AİHM’ne başvurabileceklerdir.[33]

2.2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlaline Karşı İç Hukukta Oluşturulmuş AİHM Tarafından “Etkinliği” Kabul Edilmiş Yolların Tüketimi

            Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 35. ve 13. Maddesini birlikte değerlendirdiğimizde; devletlere makul sürede yargılanma hakkı ihlallerinin önüne geçilmesi ve gerçekleşmiş ihlaller içinse çeşitli telafilerle iç hukuk yollarının oluşturulması sonucuna ulaşılmıştır. AİHM tarafından başvurunun kabul edilmesi için öncelikle milli makamlar önünde ve iç hukukta belirtilen kurallar çerçevesinde ileri sürülmektedir. Tüketilmesi gereken hukuk yolu “etkin” yani sonucuna ulaşılabilir bir hukuk yolu olmalıdır.  İç hukuk yolu başvuruları değerlendirilirken belirlenen kıstas “başvurucunun bu yolları tüketmek için makul olarak yapması gereken işlemleri yapması” şeklindedir.[34]

2.3. Başvurunun Etkin İç Hukuk Yolları Tüketildikten Sonrasında 4 Ay İçerisinde Yapılması

2.4. Başvurucunun Maruz Kaldığı Zararın Önemli Nitelikte Olması

            Mahkeme ihlalin ciddiyetini değerlendirirken somut olaylara ve şahsi duruma bakacaktır. Ancak önemsiz olarak nitelendirilse dahi başvurunun konusunu sistematik ihlaller oluşturuyorsa ve iç hukukta gereği gibi konu ele alınmamışsa, zarar önemsiz dahi olsa başvurunun kabul edilmemesini engelleyen durumlar söz konusu olur.


 

IV. BÖLÜM

MAKUL SÜREDE YARGILAMA YAPMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN OLARAK İÇ HUKUK SİSTEMİNDE ETKİN BİR ÇARE OLUŞTURMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve MAKUL SÜREDE YARGILANMA HAKKI ile İLGİLİ ÖRNEK DAVALAR

1. AİHS’nin 6. Maddesinin 13. Maddesiyle İlişkisi

            Sözleşmenin 13. Maddesi “Bu sözleşmede tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili başvuru yapabilme hakkına sahiptir.” İfadesi ile iç hukuk sisteminde makul  sürede yargılanma yapma yükümlülüğüne ilişkin olarak etkin bir çarenin bulunmasının zeminini oluşturmuştur.

            26.10.2000 tarihine kadar AİHM, AİHS’nin 13. ve 6. Maddesinin ihlal edilmiş olduğu başvurularda sadece sözleşmenin 6. maddesinin ihlal edilip edilmediğine bakıyordu ancak Kudlar v. Polonya kararında bu değerlendirme şeklinden vazgeçip 6. maddeyle 13. Maddenin birlikte değer verilmesi sistemine geçilmiştir. Bir başka ifadeyle; makul sürede yargılanma yapma yükümlülüğüne ilişkin olarak etkin bir çarenin var olmaması durumuna ve var olan çarenin de etkin olup olmadığına bakılacaktır.[35]

2. Yargılama Faaliyetinin Makul Bir Süre İçerisinde Gerçekleştirilememesi ve Bu Bağlamda AİHS’nin 41. Maddesi

            Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, AİHS’nin 6. Maddesinin ihlali söz konusu olduğunda AİHS’nin 41. maddesi bağlamında tazminata hükmedebilir. Bununla birlikte sadece ihlal tespitinin yeterli olduğunu da karar verebilir. 41. madde bağlamında tazminata karar verilirken bir zararın var olması ve bu zararla makul sürede yargılanma hakkının ihlali arasında bir illiyet bağının olması şarttır. Yargılama faaliyetinin makul süre içerisinde gerçekleştirilememesi nedeniyle oluşan belirsizliğin ve endişenin yarattığı etki, AİHM tarafından manevi tazminata karar verilmesinin gerekçesini oluşturmaktadır.[36]

3. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlaline İlişkin Örnek Davalar

            Örneğin, iştirak halinde uyuşturucu kaçakçılığı suçundan dolayı başvurucunun tutuklu olarak yargılandığı ve toplamda temyiz süreçleri de dahil olmak üzere 5 yıl 8 ay 4 gün süren bir davayı konu edinen başvuru ile ilgili 19.12.2002 tarihli Salapa-Polonya davasında Mahkeme ilk önce davanın karmaşıklığı kriterini ele almış ve 10 şüphelinin bulunduğu ve bu kişiler hakkındaki suçlamaların uluslararası uyuşturucu kaçakçılığını da içeren suçlamalar olduğunu ve bu yüzden Alman Mahkemeleri önünde devam eden dosyaların incelenmesini, 224 adet delilin söz konusu olduğu ve mahkeme açılmadan önce bile dosya sayısının 21 olduğunu, ilk derece mahkemesinin kararlarının 64 sayfa tuttuğunu belirterek davanın karmaşıklığına kanaat getirmiştir. Daha sonra mahkeme davayı hızlı bir şekilde yürütmek adına otoritelerin ne şekilde yürütüldüğünü incelemiştir. AİHM birçok ertelemenin ya sanıkların ya da tanıkların mahkemede hazır bulunmadığı gerekçesiyle ertelemenin mahkemelerin yargılamayı etkin bir şekilde yönetmedeki kusurundan kaynaklanmadığı tespitine ulaşmıştır. AİHM milli mahkemenin duruşmaları düzenli aralıklarla programladığını ve yargılamaya hızlandıracak gayret içinde olduğu kanaatine vermiştir. 17 Kasım 1997’de başlayan dava çeşitli hukuka uygun sebeplerle 1999’lu yıllara kadar ertelenmiştir. Tüm bunları göz önünde bulunduran AİHM, sözleşmenin 6/1 maddesinin ihlalinin olmadığını karar vermiştir.[37]

            Dünya geneline yayılmış 50 adet şubeye sahip ve 1991 yılında iflas eden bir şirketler grubuna 1988 yılında yönetici olarak atanan ve bu süreçte nitelikli dolandırıcılık ve yanıltıcı hesaplar oluşturma suçlamaları ile hakkında soruşturma başlatılan başvurucunun milli mahkemede 7 yıl 9 ay 27 gün süren davasını konu edinen Wejrup- Danimarka kararında AİHM ilk olarak davanın karmaşıklığı kriterini incelemiş ve şirketin idarecisi şeklindeki rolü ile ilişkili olduğunu ve buna göre soruşturmanın birçok şubesi olması sebebiyle farklı devletlerde yürütüldüğünü ve buna ek olarak muhasebecilerin soruşturmanın bir parçası olduğunu dolayısıyla soruşturmayı kapsayan sürenin açıkça zor ve zaman alıcı olduğunu bildirmiştir. Başvurucuların tutumunda ise herhangi bir uzatma amaçlı harekete rastlanmamıştır. Tüm bu karmaşıklığı dikkate aldığımızda bu sürecin makul bir süre olduğuna karar verilmiştir.[38]

V. BÖLÜM

MAKUL SÜRENİN SAĞLANMASI AMACIYLA ÜLKEMİZDE SON YILLARDA ATILAN ADIMLAR

 

1. Yargı Reformu Strateji Belgesi

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. Maddesi ile usul ekonomisi ilkesi düzenlenmiştir. Usul Kanununda yıllardır yürürlükten olan bu ilke ile yargılamaların makul bir süre içinde çok gecikilmeden ancak kurallara ve düzene bağlı kalınarak yürütülmesi amaçlanır. Bu kavrama usul ekonomisi ilkesi denir. Yine ayrıca öninceleme ve tensip usulleri benimsenerek yargılamanın kısaltılması amaçlanmıştır.

Keza 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. Maddesi ile "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür." hükmü düzenlenerek makul sürenin aşılmasının önüne geçilmeye çalışılmış ve hakimlere bir takım görevler verilmiştir[39].

Ancak işbu HMK, Ceza Mevzuatımıza Ve Anayasamızdaki makul süre ile ilgili düzenlemelere rağmen kimi zaman hakim başına düşen dosya fazlalığından dolayı bazı durumlarda hakimlerin yargılamayı makul sürede bitirme ihtimalleri zorlaşmaktadır. İşte bu nedenle devletimiz ve hükümetimiz bir takım yeni önlemler, adımlar ve reformlar yapmıştır.

Öncelikle, 23/6/2017 tarihli 30105 sayısı ile Resmî Gazete’de yayımlanarak 1/9/2017’de yürürlüğe giren “Soruşturma, Kovuşturma veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ile 2018 yılının adli yılından itibaren bir takım mahkemelerin bir takım davalarında hedef süreler belirlenmiş ve bu davaların azami bu süreler dolmadan bitirilmesi amaçlanmıştır[40]. Bilindiği üzere ayrınca 30 Mayıs 2019 yılında duyurulan Yargı Reformu Strateji Belgesi ve akabinde yayımlanan kanunlar ile ülkemizde yargı ile ilgili bir takım iyileştirmeler yapılmıştır. Keza bu Belge ile doğrultusunca oluşturulacak reformlar ile makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması da çok ciddi amaçlar arasındadır[41].

Bu sayede Asliye Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren suçların bir kısmında, seri muhakeme usulü getirilerek; avukatla temsil edilen şüphelinin, Cumhuriyet savcısıyla anlaşma yapması usulü getirildi. Buna göre savcı, şüpheliye seri muhakeme usulü uygulanmasını teklif edecek. Eğer şüpheli avukat huzurunda bunu kabul ederse bu usul uygulanacak. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısı suçun alt ve üst sınırı arasında belirleyeceği temel cezadan yarı oranında indirim yapmak suretiyle yaptırımı belirleyebilecek ve bu sürede yargılamanın uzun olmasının önünde doğrudan geçilecek.

Yine ayrıca yine Asliye Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren suçların bir kısmında basit yargılama usulü getirilerek, Asliye Ceza Mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı 2 yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebileceği hükmü getirilmişti. Buna göre, Basit yargılama yönteminde Asliye Ceza Mahkemesinin duruşma açmadan verdiği hükme itiraz edilmesi halinde mahkemenin itiraz edilen hükmü iptal ederek duruşmalı yargılama yapması zorunludur. Yine ayrıca, aynı veya farklı bölge idare mahkemesi dairelerince benzer olaylarda verilen kesin nitelikteki kararlar arasındaki aykırılık veya uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin gerekçeli istemler, uyuşmazlığın konusuna göre Danıştay İdari veya Vergi Dava Daireleri kurullarınca 3 ay içinde karara bağlanacak hükmü getirilerek yargılamanın uzaması engellenmiştir.

Mamafih, Soruşturma aşamasında, ağır ceza mahkemesi alanına girmeyen suçlarda tutukluluk süresi 6 ayı geçemeyecek. Ağır ceza mahkemesi alanına giren suçlarda ise bu süre en fazla 1 yıl olacak. Devlete karşı işlenen suçlarla, Terörle Mücadele Yasası kapsamındaki suçlarda tutukluluk süresi en fazla 1 yıl 6 ay olacak ve 6 aylığına bir kez uzatılabilecek. 15 yaşından küçüklerin işlediği suçlarda bu süreler yarı oranında, 18 yaşından küçüklerin işlediği suçlarda ise dörtte üç oranında uygulanacak.

 

SONUÇ

 

            Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılama hakkının özünü oluşturan temek bir haktır. Hukuk devleti bünyesinde yaşayan her vatandaşın; demokratik koşullarda, özgür, ve bağlı olduğu devlete güven içerisinde yaşaması hakkı söz konusudur. Makul sürede yargılanma hakkı ise her vatandaşın hukuka olan güvenini sağlamayı amaçlamıştır. Makul sürede yargılanma hakkının tüm amaçlarının yerine getirilmesi yine devletin buna bağlı olarak mahkemenin görevidir.

Makul sürede yargılanma hakkı, makul sürede yargılanmadığını iddia eden bireylere bu şikâyetlerini dile getirebilecekleri, yargılamanın hızlandırılmasını temine yönelik ve bir ihlal varsa bu ihlalin giderilmesini sağlayacak iç hukukta gidebilecekleri etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkını güvence altına almaktadır. AİHS’nin 13. md. etkin iç hukuk yolu oluşturmayı garanti altına almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bireylerin haklarının korunmasını önemli ölçüde sağlamıştır. Ancak mühim olan bu hukuki korumanın iç hukukta sağlanmasıdır. Hukuk devletinin gerçekten adil olduğunu söyleyebilmemiz için de öncelikle en ufak uyuşmazlık da dahi AİHM’ne gitmeden “milli hukuk” içerisinde tüm uyuşmazlıkların çözümünün sağlanması gerekir.


KAYNAKÇA



AKKURT, Kemal, AİHM Kararları Işığında Adil Yargılama Hakkında Makul Süre, Ankara, 2012.

BAŞAR, Mükerrem Onur, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Makul Sürede Yargılanma Hakkı, On İki Levha Yayınları, İstabul, 2011.

DOĞAN, İlyas, İnsan Hakları Hukuku, Astana Yayınları, Eylül, 2015.

GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Adil Yargılanma, AÜSBF Dergisi, Cilt:49.

İNCEOĞLU, Sibel, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı, Beta Yayıncılık, İstanbul, Mart, 2013.

HAKERİ, Hakan, ÜNVER, Yener, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül, 2016.

HENDEK, Hasan, Makul Sürede Yargılama Zorunluluğu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Mayıs, 2016.

KARTAL, Kaya, “Adil Yargılanma Hakkı”, s.49, Erişim: www.scholar.google.com

KAŞIKARA, Serhat, “AİHS’nin 6. Maddesi Çerçevesinde Makul Sürede Yargılanma Hakkı”, TBB Dergisi, Sa.84, 2009.

KARTAL, Kaya, “Adil Yargılanma Hakkı”, www.taa.com

ÖZER, Sıddık Onur, “ Yargılama Hukukunda Bir Adil Yargılanma Unsuru Olarak Makul Sürede Yargılanma”, Hukukçular Arası Makale Yarışması, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Mart, 2014.

NUHOĞLU, Ayşe, YENİSEY, Feridun, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül, 2016

TURAN, Hüseyin, “AİHM İçtihatlarında Makul Sürede Yargılanma”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sa.2, Ekim, 2012

İnternet Erişim Kaynakları;

www.taa.gov.tr

www.kararara.com

https://scholar.google.com.tr

www.onedio.com

Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Metni - http://d.barobirlik.org.tr/2019/20191024-22.pdf

[1] AKKURT, Kemal, AİHM Kararları Işığında Adil Yargılama Hakkında Makul Süre, Ankara, 2012, s.16

[2] NUHOĞLU, Ayşe, YENİSEY, Feridun, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül, 2016, s.72

[3] KAŞIKARA, Serhat, “AİHS’nin 6. Maddesi Çerçevesinde Makul Sürede Yargılanma Hakkı”, TBB Dergisi, Sa.84, 2009, s.231, Erişim: www.taa.gov.tr Erişim Tarihi: 17.03.2020 

[4] KARTAL, Kaya, “Adil Yargılanma Hakkı”, s.49, Erişim: www.scholar.google.com Erişim Tarihi: 17.03.2020

[5] Centel, Nur, Hakimin Tarafsızlığı, Kazancı Yay. İstanbul, 1996,s.29’dan aktaran AKKURT, Kemal, age, s.16

[6] NUHOĞLU, Ayşe, YENİSEY, Feridun,  age, s.75

[7] HENDEK, Hasan, Makul Sürede Yargılama Zorunluluğu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Mayıs, 2016, s.30

[8] KAŞIKARA, Serhat, agm, s.243

[9] HAKERİ, Hakan, ÜNVER, Yener, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, Eylül, 2016, s.26

[10] DOĞAN, İlyas, İnsan Hakları Hukuku, Astana Yayınları, Eylül, 2015, s.555

[11] HENDEK, Hasan, age, s.27

[12] BAŞAR, Mükerrem Onur, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Çerçevesinde Makul Sürede Yargılanma Hakkı, On İki Levha Yayınları, İstabul, 2011, s.4-7

[13] HAKERİ, Hakan, ÜNVER, Yener, age, s.26

[14] AKKURT, Kemal, age, s.21-24

[15] TURAN, Hüseyin, “AİHM İçtihatlarında Makul Sürede Yargılanma”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sa.2, Ekim, 2012, s.54 Erişim; www.scholor.google.com Erişim Tarihi: 18.03.2020

[16] GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Adil Yargılanma, AÜSBF Dergisi, Cilt:49, s.213

[17] BAŞAR, Mükerrem, Onur, age, s.23

[18] ÖZER, Sıddık Onur, “ Yargılama Hukukunda Bir Adil Yargılanma Unsuru Olarak Makul Sürede Yargılanma”, Hukukçular Arası Makale Yarışması, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Mart, 2014, s.102

[19] BAŞAR, Mükerrem Onur, age, s.17

[20] Erişim: www.onedio.com Erişim Tarihi: 17.03.2020

[21] BAŞAR, Mükerrem Onur, age, s.21

[22] HAKERİ, Hakan, ÜNVER, Yener, age, s.26

[23] TURAN, Hüseyin, agm, s.60

[24] KAŞIKARA, Serhat, agm, s.246

[25] HENDEK, Hasan, age, s.80

[26] BAŞAR, Mükerrem Onur, age, s.55

[27] TURAN, Hüseyin, agm, s.63

[28] İNCEOĞLU, Sibel, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı,  Beta Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2013, s. 384-385

[29] KAŞIKARA, Serhat, agm, s.250

[30] BAŞAR, Mükerrem Onur, age, s.62

[31] İNCEOĞLU, Sibel, age, s.391

[32] TURAN, Hüseyin, agm, s.65

[33] HENDEK, Hasan, age, s.57

[34] HENDEK, Hasan, age, s.61

[35] BAŞAR, Mükerrem Onur, age,  s.72

[36] BAŞAR, Mükerrem Onur, age, s.98

[37] 19.12.2012 Tarihli Salapa-Polonya Kararı, Erişim: www.kararara.com, Erişim Tarihi: 18.03.2020

[38] 07.03.2002 Tarihli Wejrup-Danimarka Kararı, Erişim:www.kararara.com, Erişim Tarihi: 18.03.2020

[39] 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu - https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf: Erişim Tarihi:20.04.2020

[40] Soruşturma, Kovuşturma Veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi Ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik - https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/06/20170623-7.htm, Erişim Tarihi: 20.04.2020

[41] 24 Ekim 2019 günü 30928 sayısı ile Resmi Gazetede yayımlanan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Metni - http://d.barobirlik.org.tr/2019/20191024-22.pdf, Erişim Tarihi: 20.04.2020

SAYFALAR
TAKİP EDİN

EMÇ Hukuk ve Danışmanlık Bürosu olarak bizler adaleti tesis etmek ve her daim yanınızda olmak için varız. web tasarım