Katma Değer Vergisi (KDV)
GİRİŞ
Fransa’da uygulanmaya
başlanan ve Türkiye’de 1985 yılından itibaren uygulanmakta olan katma değer
vergisi harcamalar üzerinden alınan, yayılı muamele niteliğinde olan dolaylı
bir vergi türüdür. Katma değer vergisi ile elde edilen vergiler devletin kamu
hizmetlerinin gördürülmesi amacına hizmet etmekle beraber ülkenin gelir
dağılımındaki adaletin sağlanması gibi çeşitli sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını
da karşılar niteliktedir.
Katma değer vergisindeki
istisna ve muafiyet gibi kurumlar bu verginin kontrolünün devlet tarafından
sağlanmasını kolaylaştırıcı etki yaratmıştır ve bunun sonucu olarak vergisini
ödeyen kişiler düzgün tuttukları belgeler sayesinde geçmişte ödedikleri katma
değer vergisini ödeyecekleri vergiden düşerek mahsup olanağı kazanmıştır.
Birinci bölümde katma
değer kavramı ve tarihçesi, verginin konusu ve hesaplanması, vergiyi doğuran
olay, verginin matrahı ve oranı, verginin beyanı ve ödenmesi konularından
bahsedilmiştir. İkinci bölümde ise katma değer vergisinde mükellefiyet ve
sorumluluk ile katma değer vergisinde muafiyet ve istisnalar konuları üzerinde
durulmuştur.
I.
BÖLÜM
KATMA
DEĞER KAVRAMI VE TARİHÇESİ, VERGİNİN KONUSU VE HESAPLANMASI, VERGİYİ DOĞURAN
OLAY, VERGİNİN MATRAHI VE ORANI, VERGİNİN BEYANI VE ÖDENMESİ
1.
KATMA DEĞER KAVRAMI VE TARİHÇESİ
Katma değer vergisi ilk
olarak 1954 yılında Fransa’da uygulamaya konmuştur. Avrupa Birliği’nde de 1968
yılında kabul edilen Birinci Katma Değer Vergisi Direktifi ile uygulamaya konan
katma değer vergisi, günümüzde başta OECD ve AB ülkeleri olmak üzere bir çok
gelişmiş ülkede uygulanmaktadır. Katma değer vergisinin 01.01.1985 tarihinde
yürürlüğe girmesiyle Dahilde Alınan İstihsal Vergisi, Nakliyat Vergisi, PTT
Hizmetleri Vergisi, İlan ve Reklam Hizmetleri Vergisi, Spor Toto Vergisi ve
Şeker İstihlak Vergisi kaldırılmıştır[1]
Katma değer vergisi
üretimden tüketime kadar her aşamada malların ve hizmetlerin satışından nisbi
olarak alınan yayılı bir muamele vergisidir[2]. Bu vergi, yayılı muamele
vergisi özelliği taşımakta, yani ekonomideki üretim zincirinin tüm aşamalarında
vergi alınmaktadır. Örneğin tekstil sektörünü ele alırsak pamuğun bir elbise
haline dönüşmesine kadar geçen (fabrika, toptancı, perakendeci, ve nihayet
tüketiciye satış) sürecini tamamı, vergiye tabi olmaktadır[3].
Katma değer vergisinin
konusu KDVK’nın 1. Maddesinde sayılan işlemlerin Türkiye’de yapılması olarak
belirtilmiştir. Söz konusu kanunun 1. Maddesinde sayılan faaliyetlerin
kanunların veya resmi makamların gösterdiği gerek üzerine yapılması, bunları
yapanların hukuki statü ve kişilikleri, Türk uyruğunda bulunup bulunmamaları,
ikametgah veya işyerlerinin yahut kanuni merkez veya iş merkezlerinin
Türkiye’de olup olmaması işlemlerin niteliğini değiştirmez ve vergilemeye engel
olmaz[4].
2.
VERGİNİN KONUSU VE HESAPLANMASI
2.1.
Verginin konusu
KDVK’nın 1. Maddesinde
verginin konusuna teşkil eden işlemler sıralanmıştır. Bunlar; Ticari, sınai,
zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve
hizmetler, her türlü mal ve hizmet ithalatı ve Diğer faaliyetlerden doğan mal
ve hizmetler olmak üzere üç ana başlıkta düzenlenmiştir.
Hangi işlemlerin
Türkiye’de yapılmış sayılacağı kanunun 6. Ve 7. maddelerinde belirlenmiş
bulunmaktadır. Bu hükümlere göre malların teslim anında Türkiye’de bulunması,
hizmet ifalarında ise hizmetin, Türkiye’de yapılması veya değerlendirilmesi ya
da hizmetten Türkiye’de yararlanılması hallerinde işlemler Türkiye’de yapılmış
sayılacaktır. Ayrıca Türkiye ile yabancı ülkeler arasında yapılan taşımacılık
işleri ile transit taşımacılıkta hizmetin iç parkura isabet eden kısmı
Türkiye’de yapılmış sayılacaktır[5].
Katma değer vergisinin en
önemli faydalarından biri vergi kaçakçılığını teşvik etmemesidir. Şöyle ki; bu
verginin katma değer üzerinden alınması, işletmelerin ödedikleri vergi yükünün
önemli derecede azalmasını ve verginin mümkün olduğu kadar geniş bir tabana çok
hafif bir şekilde yayılmasını sağlamaktadır. Ayrıca, indirim mekanizması
dolayısıyla her teşebbüs, bütün girdilerini göstermek için diğer firmalardan
yaptığı alışlarını muhasebe kayıtlarına geçirmek ister, bu vergi kaçakçılığını
önleyici bir etki yapmaktadır. Katma değer vergisinin bir diğer faydası ise
vergi sisteminde oto kontrolü sağlaması suretiyle vergi adaletini olumlu yönde
etkilemesidir. Zira firmaların indirim mekanizmasından yararlanabilmesi için daha
önce ödenmiş vergilerin bilinmesi gereklidir. Katma değer vergisi, şu görüşler
ileri sürülerek eleştirilmektedir: Bir kere emek faktörünü yoğun bir şekilde
kullanan ekonomik faaliyetler, daha ağır bir vergi yükü altında
bırakılmaktadır. Çünkü çok el emeği ve az sermaye kullanan teşebbüslere nazaran
daha az el emeği ve daha çok sermaye kullanan teşebbüsler indirim mekanizması
dolayısıyla daha düşük bir değerde katma değer vergisi ödeyeceklerdir[6]. Bununla birlikte KDV’nin
başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için muhasebe kayıtlarının tam anlamıyla
tutulmuş olması gerekir.
2.1.1.
Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan
teslim ve hizmetler
KDVK’da verginin konusuna
giren faaliyet konularına ilişkin herhangi bir tanım yer almamaktadır. Bu
nedenle söz konusu faaliyetlerin tanımı ve niteliği konusunda GVK’ya atıf
yapılmıştır. GVK’da hüküm bulunmaması halinde TTK ve ilgili diğer mevzuata
bakılacaktır. Buna göre, kanunda belirlenmiş faaliyetleri “devamlı” olarak
yapanların bu faaliyetleri kapsamında yapmış oldukları teslim ve hizmetler
verginin konusuna girmektedir. Söz konusu faaliyetlerin arızi olarak yapılması
ise verginin konusuna girmemektedir[7].
Vergi kapsamına GVK’nın
70. Maddesinde yazılı, bina-arsa-motorlu taşıt gibi mal ve hakların satışı ve
kiralanması işlemleri de girmektedir. Örneğin ticari işletmeye ait (işletmenin
aktifine kayıtlı) bir araç veya işyerinin kiralanması veya gayrimenkullerin
ticari-sınai faaliyet çerçevesinde satışı da vergiye tabidir. Buna karşılık
satış veya kiralama, ticari-sınai faaliyet çerçevesi dışında yapılıyor ise
vergi yükümlülüğü söz konusu olmayacaktır[8].
2.1.2.
Mal ve Hizmet İthalatı
İthal edilen mal ve
hizmetler ithalat sırasında vergilendirilmektedir. Kanunda “mal” deyimi
kullanılmış olduğundan verginin konusuna girmek bakımından, ithal edilen malın
ara mal veya bitmiş mal olmasının bir önemi yoktur. Ayrıca, ithalatı yapan
kişiler bakımından da bir belirleme yapılmamıştır. Dolayısıyla mal ithalatını
yapan kişinin üretici veya tüketici olmasının da verginin konusuna girmesi
bakımından bir önemi yoktur. Malla birlikte hizmet ithalatı da verginin
konusuna girmektedir. Hizmet sayılan ve yurt dışında gerçekleştirilen bir
işlemin italatının yapıldığının temel ölçütü bundan Türkiye’de
yararlanılmasıdır[9].
Aktarma işlemi Gümrük
Kanunu’nun 95. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre hava, deniz, demiryolu veya
karayolu ile yabancı ülkeden Türk limanına çıkarılan eşyanın giriş vergileri
ödenmeden ya da muafiyet işlemi yapılmadan denizden başka bir yabancı veya Türk
limanına sevk edilmesi aktarma sayılmaktadır. Transit rejimlerinde mallar
gümrük hattından aşmakla beraber, bu durum geçici nitelikte olup ithal
mahiyetinde değildir. Bu nedenle bu durumda verginin mülkiliği kuralı uyarınca
ithal kabul edilmeyerek bu işlemler verginin konusu dışında bırakılmıştır[10].
2.1.3.
Diğer teslim ve hizmetler
Katma değer vergisine
tabi malların her ne suretle olursa olsun; işletmeden çekilmesi, işletme
personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, bağış gibi isimlerle verilmesi de
teslim olarak kabul edilmiştir. Örneğin, beyaz eşya ticareti yapan işletme
sahibinin, işletmede satılan bir televizyonu kullanmak üzere evine götürmesi
durumunda, KDV açısından işlem yapılması gereklidir[11].
2.2.
Verginin hesaplanması
Katma değer vergisinin
indirim yöntemi olarak adlandırılan hesaplanma yöntemine göre satışlar
üzerinden hesaplanan vergiden, alışta ödenen verginin indirilmesi suretiyle
ödenecek katma değer vergisinin hesaplanmasıdır. Katma değer vergisinin
uygulandığı bir ülkede üretimden tüketime kadar, bütün iktisadi aşamalardan
vergi alındığı ve vergi oranının %10 olduğunu kabul edelim. Bu durumda vergiye
tabi bir mal imalat, toptan ticaret ve perakende ticaret safhalarından geçerek
tüketiciye ulaşacaktır. İmalatçı bu malı toptan ticaret yapan bir kimseye 1000
TL’ye vergisiz olarak satmış olsun; bu muamele nedeniyle imalatçı, %10 vergiyi
hesaplayacak, yani 1000*%10=100 TL ve toptancıdan 1000 TL+100 TL=1100 TL tahsil
edecektir. İthalatçının girdileriyle ilgili bir katma değer vergisi ödemediğini
varsayarsak tahsil etmiş olduğu 1100 TL’nin 100 TL’sini hazineye borçlanmış
olacaktır. Toptan ticaret erbabı , imalatçıdan vergi dahil 1100 TL’ye almış
olduğu bu malı, perakendeciye 1500 TL’ye vergisiz olarak sattığı taktirde 1500
TL*%10=150 TL vergi hesaplayıp 1650 TL üzerinden fatura kesecektir. Böylece,
toptan ticaret erbabı bu satış nedeniyle hazineye 150 TL borçlanmıştır. Ancak,
bu malı satın aldığı zaman ödediği 100 TL vergiyi satışından elde ettiği
vergiden indirecek, yani 150 TL-100TL=50TL hazineye ödeyecektir. Perakende
ticaret erbabı ise 1650 TL’ye toptancıdan almış olduğu bu malı vergisiz olarak
2200 TL’ye sattığı taktirde 2200*%10=220 TL vergi hesaplayarak tüketiciden 2200
TL+220 TL=2420 TL tahsil edecektir. Burada da perakendeci o malı alırken ödemiş
olduğu vergiyi, satarken tahsil etmiş olduğu vergiden indirecek geri kalan
kısmı hazineye ödeyecektir. Yani 220 TL-150 TL= 70 TL’yi ilgili vergi dairesine
ödeyecektir[12].
3.
VERGİYİ DOĞURAN OLAY
KDVK’nın 10. maddesinde
hangi hallerde vergiyi doğuran olayın ortaya çıkacağı gösterilmiştir. Bunlar;
a) Mal teslimi ve hizmet
ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması,
b) Malın tesliminden veya
hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde,
bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri
belgelerin düzenlenmesi,
c) Kısım kısım mal
teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde,
her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması,
d) Komisyoncular
vasıtasıyla veya konsinyasyon suretiyle yapılan satışlarda, malların alıcıya
teslimi,
e) Malın alıcıya veya
onun adına hareket edenlere gönderilmesi halinde, malın nakliyesine başlanması
veya nakliyeci veya sürücüye tevdii,
f) Su, elektrik, gaz,
ısıtma, soğutma ve benzeri enerji dağıtım veya kullanımlarında bunların
bedellerinin tahakkuk ettirilmesi,
g) İthalatta, Gümrük
Kanununa göre gümrük vergisi ödeme mükellefiyetinin başlaması, gümrük vergisine
tabi olmayan işlemlerde ise gümrük beyannemesinin tescili,
ı) İkametgahı, işyeri,
kanuni merkezi ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayanlar tarafından yabancı
ülkeler ile Türkiye arasında yapılan taşımacılık ile transit taşımacılıkta
gümrük bölgesine girilmesi veya gümrük bölgesinden çıkılması,
Anında meydana gelir.
Teslim edilen malın
bedelinin tahsil edilip edilmemesinin vergiyi doğuran olayın oluşumuna bir
etkisi yoktur. Bedel tahsil edilmese bile teslim yapılmışsa vergi doğar. Yine,
teslim edilen malın faturasının düzenlenmemesinin veya sonradan düzenlenmesinin
de vergiyi doğuran olayın oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Hizmetlerde
vergiyi doğuran olay hizmetin yapılması, yerine getirilmesidir. Bu nedenle
hizmet yapıldıktan sonra hizmet bedelinin tahsil edilmemesi katma değer
vergisinin doğuşunu etkilemez. Hizmetin tamamlanmasından önce, fatura, serbest
meslek makbuzu ve benzeri belgenin düzenlenmesi halinde, vergiyi doğuran olay
makbuzun düzenlenmesiyle ortaya çıkmış olur[13].
Katma değer vergisi
sisteminde ihracat konusuna giren mal ve hizmetlerin, çıkış ülkesi değil varış
ülkesi prensibine göre vergilendirilmesi, temel ilke olarak kabul edilmiş
bulunmaktadır[14].
Komisyoncular vasıtasıyla
veya konsinyasyon (Başkası adına emanetçi pozisyonunda satış) suretiyle yapılan
satışlarda vergiyi doğuran olay, malın alıcıya teslimi anında ortaya
çıkmaktadır. Şöyle ki, komisyoncular vasıtasıyla satışta, malın komisyoncuya
bırakılması vergiyi doğuran olay olarak kabul edilmemiştir. Vergiyi doğuran
olay, malların komisyoncudan satın alınması anında ortaya çıkacaktır. Örneğin,
bir yazarın yayımlattığı kitabını satılmak üzere kitabevine bırakmasını
verebiliriz. Burada da vergiyi doğuran olay, malın kitabevine teslimi değil; kitabevinin
kitapları alıcılara satışıdır[15].
4.
VERGİNİN MATRAHI VE ORANI
KDVK’nın 20. maddesine
göre;
a. Teslim ve hizmet
işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir.
b. Bedel deyimi, malı
teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket
edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya
bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil
edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder.
c. Belli bir tarifeye
göre fiyatı tespit edilen işler ile bedelin biletle tahsil edildiği hallerde
tarife ve bilet bedeli Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunur ve
vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez.
Matraha; teslim alanın
gösterdiği yere kadar satıcı tarafından yapılan taşıma giderleri, ambalaj,
sigorta, komisyon giderleri ve vade farkı, faiz, prim gibi çeşitli adlar
altında sağlanan her türlü menfaatlerde dahildir (KDVK m.24). Ayrıca aynı
maddeye göre KDV dışında fiyata ilave olan vergi, resim, harçlar da matraha
dahil edilmelidir. Örneğin, özel tüketim vergisinin konusuna giren ürünlerde
hesaplanan ÖTV de KDV matrahına dahil olmaktadır. Buna karşılık fatura ve
benzeri belgelerde gösterilen iskontolar ile hesaplanan katma değer vergisi
matraha dahil değildir[16].
KDVK m. 28’ e göre Katma
değer vergisi oranı, vergiye tabi her bir işlem için % 10'dur. Bakanlar Kurulu bu oranı,
dört katına kadar artırmaya, % 1 'e kadar indirmeye, bu oranlar dahilinde
muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası ve inşaatın
yapıldığı arsanın veya konutun vergi değeri ve bulunduğu yeri esas alarak konut
teslimleri için farklı vergi oranları
tespit etmeye yetkilidir.
Bakanlar Kurulu katma değer vergisi oranlarına ilişkin belirleme yetkisini çeşitli kararlarla kullanmıştır. Bu kararlar sonucunda genel oran %18 olarak belirlenmiştir. Genel oran dışında %1 ve %8 olarak iki ayrı oran belirlenmiştir. Bir teslim veya hizmet %1 ve %8 olarak belirlenen listelerde yer almıyorsa bu teslim veya vergiye uygulanacak vergi oranı %18 olacaktır[17].
5.
VERGİNİN BEYANI VE ÖDENMESİ
KDVK m.39’a göre, Katma
Değer Vergisinde vergilendirme dönemi, faaliyet gösterilen takvim yılının üçer
aylık dönemleridir. Ancak, Maliye ve Gümrük Bakanlığı mükelleflerin yıllık
gayri safi hasılatlarına göre üç aylık vergilendirme dönemi yerine birer aylık
vergilendirme dönemi tespit etmeye yetkilidir.
KDVK m.40’a göre, Katma
Değer Vergisi, bu Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça mükelleflerin yazılı
beyanları üzerine tarholunur.
İthalatta gümrük
idaresine verilen gümrük giriş beyannameleri katma değer vergisi beyannameleri
yerine geçmektedir. Bu nedenle ithalatta ayrıca beyanname verilmez[18].
KDVK m.41’e göre,
Mükellefler ve vergi kesintisi yapmakla sorumlu tutulanlar Katma Değer Vergisi
beyannamelerini, vergilendirme dönemini takip eden ayın yirmi dördüncü günü
akşamına kadar ilgili vergi dairesine vermekle yükümlüdürler. Bununla birlikte
KDVK m.40/3’e göre Herhangi bir vergilendirme döneminde vergiye tabi işlemleri
bulunmayan mükellefler de beyanname vermek mecburiyetindedirler.
KDVK m. 37’ye göre,
Aksine hüküm bulunmadıkça mükellefler gerçek usulde vergilendirilirler.
O halde vergilendirme ile
ilgili özel hüküm bulunmayan durumlarda mükellefler gerçek usulde
vergilendirileceklerdir[19].
KDV; beyannamenin elden verilmesi durumunda beyannamenin verildiği günde; beyannamenin posta ile gönderilmesi durumunda beyannamenin ulaştığı tarihi takip eden yedi gün içinde tarh edilir. Hesaplanan vergi ise beyanname verilen ayın 26. günü akşamına kadar ödenir (Bkz. KDVK m.45-46)[20].
II.
BÖLÜM
KATMA
DEĞER VERGİSİNDE MÜKELLEFİYET VE SORUMLULUK, KATMA DEĞER VERGİSİNDE MUAFİYET VE
İSTİSNALAR
1.
KATMA DEĞER VERGİSİNDE MÜKELLEFİYET VE SORUMLULUK
1.1.
Katma değer vergisinde mükellefiyet
KDVK m.8’e göre, Katma
Değer Vergisinin Mükellefi:
a) Mal teslimi ve hizmet
ifası hallerinde bu işleri yapanlar,
b) İthalatta mal ve
hizmet ithal edenler,
c) Transit taşımalarda
gümrük veya geçiş işlemine muhatap olanlar,
d) PTT İşletme Genel
Müdürlüğü ve radyo ve televizyon kurumları,
e) Her türlü şans ve
talih oyunlarını tertip edenler,
f) 1 inci maddenin 3 üncü
fıkrasının (c) bendine giren hallerde bunları tertipleyenler veya
gösterenler,
g) Gelir Vergisi
Kanununun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakları kiraya verenler,
h) İsteğe bağlı
mükellefiyette talepte bulunanlardır.
Bu saydığımız kişi ve
kuruluşlar verginin kanuni mükellefidirler. Bu kişiler ödedikleri vergiyi
tüketicilere yansıtmaktadırlar[21].
Diğer taraftan KDVK
m.8/2’e göre, “Vergiye tabi bir işlem söz konusu olmadığı veya katma değer
vergisini fatura ve benzeri vesikalarda göstermeye hakkı bulunmadığı halde;
düzenlediği bu tür vesikalarda katma değer vergisini gösterenler bu vergiyi
ödemekle mükelleftirler. Bu husus kanuna göre borçlu oldukları vergi tutarından
daha yüksek bir meblağı gösteren mükellefler için de geçerlidir[22].
1.2.
Katma değer vergisinde sorumluluk
KDV esas itibariyle beyan
esasına dayanan bir vergidir. Ancak bazı durumlarda, beyan esası yerine
malların alıcılarının veya hizmetten yararlananların sorumlu sıfatıyla KDV’yi
kaynağında keserek beyan etmeleri söz konusu olabilmektedir. Bu duruma KDV
sorumluluğu denilmektedir[23].
Katma değer vergisinde
vergi sorumluluğu, vergi alacağını güvence altına almak amacıyla düzenlenmiştir[24].
KDVK m.9’a göre
mükellefin Türkiye’de ikametgahı, işyeri, kanuni merkezi ve iş merkezi yoksa ve
gerekli görülen hallerde Maliye Bakanlığı vergi alacağının emniyet altına
alınması amacıyla vergiye tabi işlemlerde taraf olanları veya ilgili diğer
kişileri verginin ödenmesinden sorumlu tutabilecektir.
Örneğin, bir yazarın
kitabının telif hakkını yayınevi Y’ye satması durumunda normal olarak
kitapçıdan KDV’yi de tahsil ederek vergi dairesine götürüp yatırması gerekir.
Ancak yazarın fatura düzenleme yükümlülüğünün olmaması, bu KDV’yi ödeme
görevinin yayınevine bırakılmasına yol
açar. Yayınevi Y, yazara sadece telif bedelini ödeyecek, bu bedel üzerinden
hesaplayacağı KDV’yi ise kendi vergi dairesine götürüp yatıracaktır[25].
2.
KATMA DEĞER VERGİSİNDE MUAFİYET VE İSTİSNALAR
KDV’de genel olarak
istisna kavramı kullanılmaktadır. Ancak, dikkatli bakıldığında mal ve hizmeti
sunan kişinin (KDV açısından vergi mükellefi) kişisel özellikleri nedeniyle
vergi hesaplanmadığına da rastlanmaktadır. Bu konumdaki kişilerin KDV tahsil
etmek durumunda olmamaları muafiyet olarak nitelendirilmiştir. Eğer, vergi
hesaplamamanın nedeni teslim edilen mal veya hizmetin özelliğinden
kaynaklanıyorsa bunlar da istisna kapsamında değerlendirilmeye çalışılmıştır[26].
2.1.
Katma değer vergisinde muafiyet
Maliyete dayalı
muafiyetler, toplanan vergi gelirlerinin yapılan giderleri karşılamayacak kadar
küçük düzeyde olan yükümlülüklere yönelik muafiyet olup, bu grupta esnaflar,
basit usulde vergilendirilenler ve küçük çiftçiler yer almaktadır[27].
KDVK m.17/1’e göre,
Kültür ve Eğitim Amacı Taşıyan İstisnalar:
Genel ve katma bütçeli
daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, bunların teşkil ettikleri
birlikler, üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu
kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasi
partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzelkişiliği haiz emekli ve
yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı
kooperatifler ve Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıfların;
a) İlim, fen ve güzel
sanatları, tarımı yaymak, islah ve teşvik etmek amacıyla yaptıkları teslim ve
hizmetleri,
b) Tiyatro, konser
salonu, kütüphane, sergi, okuma ve konferans salonları ile spor tesisleri
işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kültür ve eğitim faaliyetlerine
ilişkin teslim ve hizmetleridir.
Yine KDVK m.17/1’e göre
Sosyal Amaç Taşıyan İstisnalar ise:
a) Yukarıda sayılan kurum
ve kuruluşların hastane, nekahathane, klinik, dispanser, prevantoryum,
sanatoryum, kan bankası ve organ nakline mahsus bankalar, anıtlar, botanik ve
zooloji bahçeleri, parklar ile veteriner, bakteriyoloji, seroloji ve distofajin
laboratuvarları gibi kuruluşlar, öğrenci veya yetiştirme yurtları, yaşlı ve
engelli bakım ve huzurevleri, parasız fukara aşevleri, düşkün evleri ve yetimhaneleri
işletmek veya yönetmek suretiyle ifa ettikleri kuruluş amaçlarına uygun teslim
ve hizmetleri ile bunlardan sağlık hizmeti sunanların teşhis ve tedaviye
yönelik olarak birbirlerine yapacakları teslim ve hizmetler,
b) 8/2/2007 tarihli ve
5580 sayılı Kanun hükümlerine tâbi özel okullarca bedelsiz verilen eğitim,
öğretim hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10’unu, 24/3/1950
tarihli ve 5661 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrenci Yurtları ve Aşevleri Hakkındaki
Kanuna Ek Kanun ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan öğrenci yurtları
tarafından bedelsiz verilen yurt hizmetlerinde ilgili dönemdeki kapasitelerinin
% 10’unu, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50’sini geçmemek üzere verilen bedelsiz
eğitim ve öğretim hizmetleri, kanunların gösterdiği gerek üzerine bedelsiz
olarak yapılan mal teslimi ve hizmet ifaları, birinci fıkrada sayılan kurum ve
kuruluşlara bedelsiz olarak yapılan her türlü mal teslimi ve hizmet ifaları ile
fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve
vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde
bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin teslimi,
c) Yabancı devletlerin
Türkiye’deki diplomatik temsilcilik ve konsoloslukları ile yabancı hayır ve
yardım kurumlarına, bu maddenin 1 numaralı fıkrasında sayılan kurum ve
kuruluşlara bedelsiz olarak yapacakları teslim ve hizmetlere ilişkin olarak
yapılan teslim ve hizmetlerdir.
Askeri amaçlı istisnlar
ise, askeri fabrika tersane ve atölyelerin kuruluş amaçlarına uygun olarak
yaptıkları teslim ve hizmetler KDV’den istisna edilmiştir[28].
KDVK m.17/4-f’de bazı
kurumlara yönelik muafiyet düzenlenmektedir. Buna göre darphane ve damga
matbaası tarafından yapılan teslim ve hizmetler ile Milli Piyango İdaresi Genel
Müdürlüğünce düzenlenen piyango, sayısal loto, hemen kazan ve benzeri oyunların
tertiplenmesi veya oynanması dolayısıyla ilgili kurumlar KDV’den muaf
tutulmuştur[29].
Türkiye’de ikamet etmeyen
yolcu muafiyetinde, Türkiye’den mal satın alarak yolcu beraber eşyaları
yurtdışına çıkartan özellikle turist konumundaki kişilerin satın aldıkları
(tüketim miktarıyla sınırlı) mallar dolayısıyla yüklendikleri katma değer
vergisi yükünün ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Böylelikle özellikle
turistlerin daha fazla alışveriş yaparak ülkeye döviz bırakmaları
öngörülmektedir. Türkiye dışına çıkartılmayan yurt içinde tüketilen yiyecek
içecek türündeki malları satın alan yolculara muafiyet uygulanmaz[30].
2.2.
Katma değer vergisinde istisna
KDVK gereğince, vergiden
istisna tutulmuş işlemler ile ilgili KDV, mükellefin vergiye tabi işlemleri
üzerinden hesaplanacak KDV’den indirilmektedir. Ancak, bu işlemlerle ilgili
fatura ve benzeri belgelerde, KDV’nin gösterilmiş olması gerekmektedir[31].
Tam istisnada mal ve
hizmet tesliminin yapıldığı son aşama vergi dışında tutulduğu gibi, bundan
önceki aşamalarda bu teslim ve hizmetin bünyesine giren KDV’ler de mükellefe
iade edilmektedir. Kısmi istisnada ise sadece son aşama vergi dışında
tutulmakta, buna karşılık daha önceki aşamalarda alınan vergiler iade
edilmemektedir[32].
2.2.1.
İhracat istisnası
KDVK m. 11/1-a’ya göre İhracat
teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler ile yurt dışındaki müşteriler
için yapılan hizmetler katma değer vergisinden istisnadır. Ayrıca KDVK m.
11/1-b’ye göre Türkiye'de ikamet etmeyen yolcuların satın alarak Türkiye dışına
götürdükleri malların teslimi anında Katma Değer Vergisi tahsil edilir. Ancak
gümrükten malın çıkışı anında fatura veya belgenin ibrazında tahsil edilen
Katma Değer Vergisi iade olunur.
İstisnadan
yararlanılmasında, yurtdışındaki bir müşteri için yapılacak hizmetten yurt
dışında faydalanılma koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin tayini önem arz
etmektedir. Yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerden yurt içinde de
faydalanılması durumunda yapılan hizmet dolayısıyla, ihracat istisnasının
uygulanması mümkün değildir[33].
İhracat istisnası varış
ülkesinde vergilendirme ilkesinin sonucudur. Bu şekilde satışlarında KDV’yi
tahsil edemeyen ihracatçı firmaya satış aşamasından önceki aşamalarda ödediği
KDV’yi Maliye Bakanlığı’nın belirteceği şartlarda indirme imkanı tanımıştır[34].
2.2.2.
Taşımacılık istisnası
KDVK m. 14’e göre deniz,
hava, kara ve demiryolu ile transit ve Türkiye ile yabancı ülkeler arasında
yapılan yük ve yolcu taşıma işlerinde, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek
taşıma işleri KDV’den müstesnadır.
Ayrıca, deniz ve hava
taşıma araçları için liman ve hava meydanlarında yapılan hizmetler de vergiden
istisna edilmiştir[35].
Bu istisna, ikametgahı,
kanuni merkezi ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan mükelleflere de (dar
mükelleflere de) uygulanmaktadır. Ancak bu mükellefler açısından uygulama,
ülkeler itibariyle karşılıklılık şartına bağlanmıştır[36]
2.2.3.
Diplomatik istisnalar
Bu istisna, alıcı
durumunda bulunan diplomatik kuruluş veya kişilere karşı gerçekleştirilen mal
ve hizmet teslimlerini kapsamaktadır[37].
KDVK’nın 15. Maddesine
göre diplomatik istisnalar,
a) Karşılıklı olmak
kaydıyla, yabancı devletlerin Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerine,
konsolosluklarına ve bunların diplomatik haklara sahip mensuplarına yapılan
teslim ve hizmetler,
b) Uluslararası
anlaşmalar gereğince vergi muafiyeti tanınan uluslararası kuruluşlara ve
bunların mensuplarına yapılan teslim ve hizmetlerdir.
2.2.4.
İthalat istisnası
Varış ülkesi prensibinin
uygulanması çerçevesinde ihracat KDV’den istisna edilirken ithalat vergiye tabi
tutulmaktadır[38].
Kim tarafından hangi
amaçla yapılmış olursa olsun ithalat KDVK’nın 1. maddesinin 2. bendi ile verginin
konusuna alınmış olmasının yanında 16. maddesiyle belirli konumdaki ithalat
vergi dışına çıkarılmıştır. İthalat istisnası kapsamına giren mal ve hizmetler
üç başlık altında incelenebilir. Bunlar; teslim ve ifaları yurt içinde KDV’den
istisna edilen mal ve hizmetler, gümrük vergisinden muaf veya istisna edilen
eşyalar, ihraç edilen eşyaların geri gelmesidir[39].
SONUÇ
Katma değer vergisi ilk
olarak 1954 yılında Fransa’da uygulanmaya başlanmış ve günümüzde başta OECD ve
AB ülkeleri olmak üzere bir çok gelişmiş ülkede uygulanmaktadır. Türkiye’de ise
KDV ancak 1985 yılında uygulanmaya başlanmıştır.
Dolaylı bir vergi niteliğinde
olan KDV, üretimden tüketime kadar satılan mal ve hizmetlerin üzerinden nispi
şekilde alınan yayılı muamele özelliği taşıyan bir vergidir. KDV’de, indirim
kurumunun işletilebilmesi için mal ve hizmet satışlarında düzgün bir şekilde
tutulmuş muhasebe kayıtları gerekmektedir bu da KDV kurumunun uygulanmasının
devlet nezdinde bir oto kontrol sağlaması anlamına gelmektedir.
Ülkemizde KDV için varış
yerinde vergilendirme ilkesi geçerlidir. Bunun sonucu olarak ülkemizde
gerçekleştirilen ihracatın varış yeri yabancı ülke olduğundan yapılan ihracat
KDV’den muaftır. Dolayısıyla ihracat istisnası yabancı yatırımları teşvik eder
niteliktedir.
Bazı durumlarda KDV’nin
ödenmesi mükellefin dışındaki başka kimselerin sorumluluğundadır. Bunun husus
vergi alacağını tahsili anlamında güvence oluşturmak için konulmuştur.
Katma değer vergisi’nin kayıtdışı ekonominin azaltılması noktasında etkili olduğu söylenemez. Bunun için kredi kartı kullanımının yaygınlaştırılması ve bu kullanımı teşvik etmek için kredi kartı kullanımlarında KDV indirimlerinin söz konusu olması ve etkili şekilde vergi denetimlerinin yapılması gerekmektedir.
[1] EDİZDOĞAN
Nihat, ÖZKER Ahmet Niyazi, Türk Vergi Sistemi, Ekin Kitabevi, 2003, sf. 304
[2] AKSOY
Şerafettin, Vergi Hukuku ve Türk Vergi Sistemi, Filiz Kitabevi, 2010, sf. 364.
[3] BİLİCİ
Nurettin, Türk Vergi Sistemi, Savaş Yayınevi, 2015, sf. 132.
[4] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, Vergi Hukuku ve Türk Vergi Sistemi, Gazi Kitabevi, 5. Baskı,
sf. 295
[5] AKSOY
Şerafettin, age, sf. 370.
[6] AKSOY
Şerafettin, age, sf. 368.
[7] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf. 295.
[8] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 133.
[9] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf. 296.
[10] AKSOY
Şerafettin, age, sf. 380.
[11] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 134.
[12] AKSOY
Şerafettin, age, sf. 367.
[13] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf.299-300.
[14] AKSOY
Şerafettin, age, sf.393.
[15] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 135.
[16] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 136.
[17] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf.302.
[18] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf. 307.
[19] AKSOY
Şerafettin, age, sf.398.
[20] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 143.
[21] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 137.
[22] AKSOY
Şerafettin, age, sf. 386.
[23] SARILI
Mustafa Ali, Türk Vergi Hukukunda Sorumluluk, Kazancı Hukuk Yayınevi, 2004, sf.
135.
[24] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf. 309.
[25] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 137.
[26] ŞENYÜZ
Doğan, YÜCE Mehmet, GERÇEK Adnan, Türk Vergi Sistemi Dersleri, Ekin Yayınları,
5. Baskı, 2011, sf.267.
[27] BUDAK
Tamer, Türk Vergi Hukukunda Anayasal Ölçüt: Mali Güç, 12 Levha Yayınları, 2010,
sf. 241.
[28] EDİZDOĞAN
Nihat, ÖZKER Ahmet Niyazi, age, sf. 318,
[29] BUDAK
Tamer, age, sf.244.
[30] ŞENYÜZ
Doğan, YÜCE Mehmet, GERÇEK Adnan, age, sf. 269.
[31] AKDOĞAN
ABDURRAHMAN, Türk Vergi Sistemi ve Uygulaması, Gazi Kitabevi, 2. Baskı, Ankara,
1998, s. 398. EDİZDOĞAN Nihat, ÖZKER Ahmet Niyazi, age, sf. 313.
[32] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 147.
[33] BUDAK
Tamer, age, sf. 247.
[34] EDİZDOĞAN
Nihat, ÖZKER Ahmet Niyazi, age, sf. 314.
[35] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf. 315.
[36] BİLİCİ
Nurettin, age, sf. 149.
[37] KIZILOT
Şükrü, TAŞ Metin, age, sf. 314.
[38] BUDAK
Tamer, age, sf. 249.
[39] ŞENYÜZ
Doğan, YÜCE Mehmet, GERÇEK Adnan, age, sf. 275.